Üç Silahşörler

2 Mayıs 2008 tarihinde tarafından eklendi.

ALEXANDRE DUMAS ÜÇ SİLAHŞÖRLER

KONUSU: Tarihsel romanları ve oyunlarıyla haklı bir ün kazanan Dumas’ın yükselişinde en önemli rol hiç şüphesiz ‘Üç Silahşörler‘e ait. Kardinal Richelieu XIII. Louis dönemindeki dört gözüpek şövalyenin maceralarının hayranlık verici bir akıcılıkla anlatıldığı romans tarzındaki ‘Üç Silahşörler’, yazıldığı dönemden bugüne değerinden hiçbir şey yitirmedi. Krallık Muhafız Birliği silahşörlerinden Athos, Porthos ve Aramis’e genç ve ateşli, ro­mantik ve gözükara d’Artagnan’ın da katılmasıyla, Kardinalin adamları için zor günler başlıyor. Kahramanlarımız kral ve kraliçe (biraz da sevgilileri) uğruna kılıçlarını konuşturuyor ve hiç çe­kinmeden hayatlarını ortaya koyuyorlar. Çünkü onlar, şövalyeli­ğin üç büyük mücevherine sahipler: Cesaret, sadakat, onur! Saf kötülüğün temsilcisi Milady bile çevirdiği korkunç entrikalara rağmen onları soylu hedeflerinden alıkoyamıyor.

Üç Silahşörler Özeti

Yıl 1926, yer Fransa’da Meung kasabası. Öyle bir yer ki, kav­gasız, gürültüsüz bir gün görmek mümkün değildir. Herkes her­kesle kavga edebilir. Sadece Kardinal’in adamlarına karşı gelinemez. Onlarla kavga etmek, başına belayı satın almak de­mektir.
“Şen Değirmenci” hanı yakınında yine bir kavga olduğunu Öğrenen halk, hemen oraya akın etti. Kavgaya sebep olan, her halinden Gaskonya’Iıhk akan, yeni çocukluktan çıkmış bir gençti.
Genç adamın adı D’artanyan idi. Babası, altına yaşlı ve komik görünüşlü bir at, beline uzun bir kılıç, eline de bir tavsiye mektu­bu yazarak, bundan sonra kendi yolunu çizmesi gerektiğini be­lirtmiş ve oğlunu bu kasabaya yollamıştı.
Genç adam, atı ve kendisi ile alay edenlere karşı kavga edi­yordu. Ancak, karşısındakilerin çokluğu karşısında yenildi ve kafasına yediği darbeler sonucu bayılıverdi.
Hancı ve adamları, genç adamın cebinden babası tarafından şövalyelerin kumandanı Mr. Treville’e hitaben yazılmış tavsiye mektubunu bulunca, telaşa kapılıp, hemen aldılar.

Genç adam, iyileştiğinde hancının parasını vermek için elini cebine attığında, mektubun çalındığını fark etti. Bunun hesabını sormalıydı.

Paris’e yaklaştığında atını sattı ve yaya olarak şehirden içeri girdi. Kalabileceği bir oda tuttuktan sonra, Mr. Treviîte’yi bulmak için dışarı çıktı.’
Mr. Treville hemen hemen kralın en yakın dostu sayılırdı. Adamları, sadece kendisinden emir alırlar; hiç kimseden çekinmezlerdi. D’artanyan, Mr. Treville’nin konağının avlusundan içeri girdiğinde, en azından elli-altmış kadar şövalyenin bir arada bulunduğunu gördü. Bunların bîr kısmı aralarında konuşuyor; bir kısmı ise kılıç talimi yapıyordu. Aralarından geçerek, kendisine yol gösteren hizmetlinin yardımı ile Mr. Treville’nin odasına girdi.
Bu arada, Mr. Treville, Aratnis ve Portos isimli iki silahşoru, kardinalin adamlarıyla kapışıp esir düştükleri için eleştiriyordu. Athos’u da çağırın diye bağırıyordu.
Biraz sonra, Athos gayet kararlı adımlarla içeri girdi. Ancak, yaralı olduğu için, düşüp bayıldı. Mr. Treville hemen kralın dokto­runun çağrılmasını emretti.
Biraz sonra, D’artanyan ile ilgilendi. Delikanlı, başından ge­çenleri ve tavsiye mektubunu çaldırdığını anlatınca, Mr. Treville’nin o kişiyi tanıdığını anladı. Mr. Treville’nin kendisi için Akademi müdürüne yazmış olduğu tavsiye mektubunu alırken, birdenbire konağın avlusunda kendisinden mektubu çalan adamı görüp, “işte, o” dedi ve fırladı. Kapıdan çıkarken, birisine çarptı. Özür diledi ise de, karşısındaki kabul etmedi. Bu biraz evvel bayı­lan ve yaralarını yeni sardırmış olan Athos’tan başkası değildi. Onunla, düello için saat on bir de sözleştikten sonra, hızla koşma­ya devam etti. Ancak, bu defa da Protos’a çarptı. Bu arada adamı da gözden kaybetmişti. Protos’a da saat on üçe randevu vererek, koşmasına devam etti. Ama adam ortadan kaybolmuştu.
D’artanyan “amma şans, ha” dedi kendi kendine. Haklıydı. Aynı gün, en ünlü iki tane silahşörle tartışmış, mektubunu çalan adamı elinden kaçırmıştı. Tüm bunları düşünürken, daha önce tartıştığı silahşörleri gördü. Onlara doğru yaklaşırken, bu defa da çarpıştığı da Aramisle bir mendil meselesi yüzünden tartıştı ve onunla da saat on dörtte, düello için randevulaştı.
“Herhalde Ölümüm bir şövalye elinden olacak” diyordu.

Paris’te hiç tanıdığı olmadığı için, düello yerine yalnız başına gitti. Athos, kendisinden önce gelmişti. Biraz sonra, Athos’un şahit­leri olarak, Aramİs ve Protos’ da geldiler. Her üçünün de birbirin­den habersiz D’artanyan ile dövüşecekleri belli olmuştu. İlk ola­rak, Artos ile D’artanyan dövüşmek için kılıçlarını çekmişlerdi ki, birden, Kardinal’in adamlarının geldiklerini gördüler. Adamların hedefi, “Üç Silahşörler” idi.
Kardinal’in adamlarının geldiğini gören üç arkadaş, hemen onlara karşı savunma vaziyeti aldılar. D’artanyan da hayatını de­ğiştirecek karan vermekte gecikmedi ve onların yanında yerini aldı. Birlikte, kardinalin adamlarına karşı dövüştüler ve onları yendiler.
Artık, dost oldukları için düelloyu falan unutmuşlardı. Mr. Trevılîe’nin konağına geldiklerinde, şefleri herkesin önünde onlara kızdı. Yalnız kalınca da “Kardinalin adamlarına iyi bir ders verdikleri için” onları tebrik etti. Böylece, D’artanyan’da göstermiş olduğu cesaretten dolayı, şövalyeler arasına kabul edilmiş oldu. Artık, dört arkadaş hep birlikte dolaşıyorlardı.

D’artanyan’m ev sahibi karı koca Bönasyoler, her yönüyle sa­ray entrikalarının içinde bulunuyorlardı. Kocası Kardinalin, ha­nımı ise Kraliçe’nin hizmetindeydiler. Kardinal, Kral ve Kraliçe­nin aralarını bozmak için çalışıyordu. D’artanyan, bütün bunları karı kocanın konuşmaları sırasında öğrenmişti.
Yine bir gün, bu konuşmalardan kraliçenin zor durumda ol­duğunu öğrendi. Madam Bönasyö ile konuşarak, kraliçenin iyiliği için zor bir görevi üstlendi. Hemen gidip, durumu Mr. Trevİlle’e anlattı. Mr. Treville, diğer üç arkadaşı da yanına alarak birlikte gitmelerini söyledi. Böylece, kahramanlarımız Londra’ya gitmek için yola çıktılar. Yanlarında, D’artanyan’m uşağı Planşe’ de vardı.

Yol engellerle doluydu. İlk olarak, karşılarına çıkan bir silahşor, Portos’u düelloya, davet etti. Diğerleri, zamanları çok sınırlı olduğu için, arkadaşlarını beklemeden yola devam ettiler.
Yine, kurulan bir pusu neticesinde, Aramis ağır yaralandığı için, onu da bırakmak zorunda kaldılar. Çünkü kraliçenin şerefi her şeyden önemliydi. > ‘ .*; ? v
Konakladıkları bir handa, Athos’u “Sahte para sürmek” suçun­dan tutukladılar. Artık, D’artanyan ve uşağı yollarına yalnız de­vam etmek zorundaydılar. Neticede, D’artanyan ve uşağı, bütün engellere rağmen Londra’ya varıp, Birmingham Dükü’nu buldular. Ondan, kraliçenin kutudaki mücevherlerini alarak, Paris’e döndü­ler. Kraliçe, balo gecesi, mücevherlerini takarak salondaki yerini alınca, kardinal bir kere daha yenildiğini anladı. Balo sonunda kraliçe, Madam Bönasyö vasıtasıyla D’artanyan’ ı çağırttı ve ona bir yüzük hediye etti. ‘
D’artanyan, geride bıraktığı arkadaşlarını bulmak için, uşağı ile birlikte yeniden Paris’ten çıktı. Hepsi bıraktığı yerlerde idiler. Sadece Aramis’in yarası halen iyileşmemişti. Athos’un ise suçsuz­luğu anlaşılmıştı. Sonuçta, dört arkadaş yeniden Paris’e döndüler.
D’artanyan, Paris sokaklarında gezerken, bir gün, yüzü yaralı adamın yanında bulunan Miladi isimli kadını, bir konaktan çıkar­ken gördü. Hemen takibe başladı. Bayanın arabası bir yerde dur­du ve genç bir adamla tartışmaya başladı. D’artanyan bayana yar­dım teklif etti. Fakat tartıştığı kişi kardeşi olduğu için Miladi bu teklifi kabul etmedi ve arabasına atlayarak oradan uzaklaştı.
D’artanyan ile yabancı adam tartışmaya başladılar. Bu adam, aynı zamanda, kumarda Athos’u yenen kişinin ta kendisiydi. Ak­şam, saat altıda düello etmek için, sözleştiler.
Vakit geldiğinde, dört arkadaş, düello yerine gittiler. Rakip­leri dört tane “soylu” İngiliz’di. Kılıçlar çekildi. Sonuçta, D’artanyan ve arkadaşları, soyluları yendiler. D’artanyan rakibi olan Miladi’mn kardeşinin hayatını bağışlayınca, o da, D’artanyan’ı kucaklayıp, dostluğunu teklif etti. Sonra da, şövalyeyi alıp, kardeşinin evine götürdü.

Şövalye Winter, aslında Mıladi’nin kardeşi değil, kayınbiraderi idi. Miladi, ondan kurtulmak ve böylelikle tüm mirasa tek başına konmak istiyordu. Bu nedenle, şövalyenin kardeşini öldürmemiş olmasına seviniyor görünmekle birlikte, aslında, böyle bir dertten kendisini kurtarmadığı için, ondan nefret ediyordu. D’artanyan, tüm bunları, kendisini seven hizmetçinin, sakladığı dolaptan, ikisi arasında yapılan konuşmalar neticesinde öğrenmişti. Şimdi, daha fazla dikkatli olması gerektiğini biliyordu. Bu arada, Miladi ona bir yüzük de hediye etmişti.
Athos, D’artanyan’ın parmağındaki yüzüğü görünce dikkat­lice baktı. Bu, kendi annesinin yüzüğü idi.
D’artanyan, dayanamayarak yine de Mıladi’nin evine gidi­yordu. Bir gün, onun omzundaki mahkumlara vurulan damgayı görünce, Miladi ona, öldüresiye saldırdı. D’artanyan evden dışarı kendisini zor attı. Olanları Athos’a anlattığında, bu kadını, Athos’un çok yakından tanıdığını anladı. Yüzüğü iki bin liraya bir yahudiye satarak, hem ihtiyaçları olan parayı temin ettiler, hem de Athos’un yüzüğü her görüşte üzülmesinin önüne geçtiler.
Kral Xlll.Luİs’in emriyle, La Rochelle Kalesi kuşatılacaktı. Bu kuşatmaya, şövalyeler de katılmışlardı. D’artanyan neşeli bir halde atının üzerinde giderken, Mıladi’nin İki tane kötü suratlı adama kendisini gösterdiğini fark edememişti. Nitekim bir müddet sonra bu iki kişinin silahlı saldırısına uğradı. Ancak, uyanıklığı ve çevik­liği sayesinde sadece şapkasını deldirerek, bu saldırıyı atlattı.
Ancak, bir gün sonra yine saldırıya uğradı. Bu defa, iki sal­dırganı da etkisiz hale getirmeyi başardı ve Miladi’nm bu adamları görevlendirmiş olduğunu öğrendi.

Bir gün silahşörlerimiz, gezinti halinde iken, Kardinale denk gelirler. Kardinal yine gizli bir iş peşinde olduğundan, şövalyele­rin kendisini görmesinden hoşlanmamıştır. Tedbir olarak onları da yanında götürmeyi düşünür ve şövalyelere bunu söyler. Şö­valyeler kabul ederler.

Geldikleri handa, istirahat halinde iken, Kardinal ile Milarf’nin konuşmalarına tanık olurlar. Kardinal, Miladi’den Birming­ham Dükü’nü öldürmesini istiyor; o da, buna karşılık, D’artanyan’ı öldürme iznini alıyordu.
Athos, Kardinal gittikten sonra, Mıladi’nin kaldığı odaya girdi vş onun eski karısı olduğunu gördü. “Şeytan” diyerek, silahını çekti ve Kardinal’in imzasını taşıyan yazıyı elinden aldı. Kardi-nal’in imzasını taşıyan kağıtta: “Bu kâğıdı taşıyanryaphğı işi benim emrimle ve devletin kurtuluşu için yapmıştır” diye yazıyordu. Ancak, Miladi yapacağını yaptı ve tutuklu bulunduğu cezae­vinden, kendisine aşık ettiği koruması yüzbaşı tarafından kaçırıl­dı. Yüzbaşı, aynı zamanda Birmingham Dük’ünü öldürmeyi de başardı. Miladi tarafından kullanıldığını anlayıncaya kadar İş işten geçmiş, tutuklanmıştı.
Miladi ise cinayetlerine devam ediyordu. Madam Bönasyö’yü Öldürdüğünde, D’artanyan ve arkadaşları yine geç kalmışlardı. Nihayet, Miladi’yi konakladığı bir handa ele geçirmeyi başardılar. Miladı, kurulan mahkemede yargılandı ve idama mahkum edildi…
Kahramanlarımızı ise bekleyen yeni maceralar vardı.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Epik Şiir