POLLYANNA

2 Mayıs 2008 tarihinde tarafından eklendi.

KONUSU: Yaşam koşullan ne kadar zor ve acımasız olursa olsun, her şeye rağmen, iyimserliğini kaybetmeyen bir çocuğun çevresini de etkileyişi anlatılmaktadır.

 

Pollyanna, on bir yaşında küçük bir kızdır. Annesi ve babası ölünce, ortada kalır. Bir müddet yardımsevenler derneğinin hi­mayesinde yaşar. Sonra da, çok zengin olan teyzesi onu yanına almayı kabul eder. Bir Haziran sabahı, Bayan Polly telaşla mutfaktan içeri girdi. Hizmetçisi Nancy’e, tavan arasındaki küçük odayı temizle­mesini ve portatif karyolayı kurmasını söyledi. On bir yaşındaki yeğenim, “Pollyanna gelecek” dedi. Nancy, evin içinde bir çocuğun bulunmasının kendileri için iyi olacağı düşüncesiyle neşelelendiyse de, Bayan Polly’nin asık suratı, bu sevincini yarıda bıraktı. Çünkü, Bayan Polly’ye göre yeğeni, kardeşinin yapmış olduğu yanlış bir evliliğin ürünü idi. O sadece görevine düşkün birisi olduğu için, ortada kalmış olan çocuğa bakacaktı. Nancy, yukardaki odayı temizlerken, “Ah keşke, şu kadının ruhunun köşelerindeki pislikleri de temizleyebilseydim” diye düşünü­yordu. Evde o kadar boş oda varken, kışın soğuktan donduran, yazın sıcaktan pişiren bu odayı, küçük yavrucuğa layık görmesi, canını bayağı sıkmıştı. İşini bitirdikten sonra, bahçeye indi ve yaşlı bahçıvan Tom’a haberi verdi. Tom, Pollyanna ve annesi Nancy tanıyordu. Hatta, bayan Polly’nin zamanında bîr aşk yaşa­dığını dahi biliyordu. İkisi de, bayan Polly’nİn evin içinde bir çocukla ne yapacağını çok merak ediyorlardı.
Ertesi gün, bayan Polly öyle istediği için, Nancy ve Bahçıvan Tom’un oğlu Timothy istasyona Pollyanna’yı karşılamaya gittiler. Polyyanna’yı tekrar arabaları ile döndüler. Yalnız, Pollyanna Nancy’yi teyzesi sanmıştı. Gerçeği, öğrenince “Olsun, sizi tanımış olmak da güzel. Hem böylece yolda gidene kadar, teyzemi de merak ede­rim ” dedi. Nancy ve Timothy bu kızı çok sevmişlerdi.
Eve geldiklerinde, Pollyanna hıçkıra hıçkıra ağlayarak, tey­zesinin kucağına atıldı. Teyzesi ise gayet ciddi idi. Pollyanna’yı alıp kalacağı odasına getirdi. Evin büyüklüğü ve zenginliği, Pollyanna’yı şaşkınlığa düşürmüştü. Teyzesi odasını gösterdi ve “akşam yemeği saat altıda” diyerek uzaklaştı.
Nancy, yukarı çıktığında, küçük kızı, elleri başlarının arasında düşünürken gördü. Biraz sonra, Polyanna’mn üzgün hali geç­miş, her şeyden zevk alan haline geri dönmüştü. Nancy, “Bu kız, sanki gökten İnmiş bir melek” diye düşünüyordu. Nancy gittikten sonra, pencereden dışarılara bakan Pollyanna, manzaranın güzelliğini görünce camı açtı ve seyre daldı. Sonra, pencere kenarına kadar uzanmış bulunan bir dala tutunarak, aşağı indi ve çalışan bahçıvana görünmeden dik tepeye çıkan daracık yolda İlerlemeye başladı.
Saat altı olmuş, Bayan Polly sofraya kurulmuş, ancak Pollyanna henüz gelmemişti. Bayan Polly istemediğinden, Nancy çağırmak İçin Pollyanna’nın odasına gitmemişti. Yemekten sonra, ilk fırsatta gidip baktığında da odanın boş olduğunu gördü. He­men bahçeye bahçıvanın yanına inip, kızın kaybolduğunu söyle­di. Bahçıvan ise, ona yukardaki bir kayanın üstünü işaret etti. Polyyanna oradaydı.
Nancy telaşla kızın yanına koştu ve birlikte köşke doğru yürüdüler. Pollyanna’nın en üzüntü verici ve sıkıntılı durumda dahi, iyimserliğim kaybetmeyip, mutlu olmayı becerebilmesi, Nancy’i şaşkına çeviriyordu. Pollyanna’ya bunun sırrını sorunca, “Mutlu­luk oyunu” dedi. “Bunu bana babam öğretmişti.” Ben küçükken, yardımsever bir hanım, hediye olarak bize koltuk değnekleri göndermişti. Sebebini sorduğumuzda ise “Bu değneklere bakıp bakıp, sakat olmadığınız için sevinebilmeniz için” diye cevap vermişti. İşte o günden beri babam ve ben, en zor durumda dahi mutlaka bir iyi yan bulup mutlu olabiliyoruz

 

Akşamın ilerleyen saatlerinde, Pollyanna odasında, başını çarşafların arasına sokmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu: “Babacığım, sevgili babacığım! Benim melekler arasında yaşayan melek babacığım. Oyunumuzu oynamadığımızı biliyorsun. Benim gibi sen de ücra bir odada, karanlıkta üstelik yapayalnız kalsaydın bunun sevinecek bir ya­nını bulamazdın…”
Ertesi sabah erkenden, Pollyanna bahçeye indi ve teyzesine sarıldı. “Teyzeciğim, sevgili teyzeciğim. Bu sabah yaşadığım için öyle sevinçliyim ki” dedi. Bayan Polly ise “Böyle günaydın mı olur?” diyerek kızı eleştirdi. Sonra da arkasını dönüp gitti. Yaşlı bahçı­vanın gözleri yaşarmıştı. Kızla konuştu ve onun annesine çok benzediğini söyledi. Bahçıvanın annesini tanıyor olması, küçük kızı çok sevindirmişti ki, tam bu sırada kahvaltı gongu çaldı.
Kahvaltı sırasında dolaşan sineklerin, Pollyanna’nın açık bı­raktığı pencerelerden içeri girdiğini söylemesi üzerine, teyzesi ona okuması için sinekleri anlatan bir kitap verdi ve hemen okumasını söyledi. Kız odasında kitabı okurken geldi ve onun eğitimi için tasarladığı programı anlattı. Pollyanna’nın “iyi ama teyzeciğim, bana yaşamak için hiç zaman kalmıyor” şeklindeki itirazlarını dikkate bile almadı. Önemli olan, küçük çocuğun duyguları değil, onun doğruları idi.
O gün Öğleden sonra, Pollyanna’ya elbise almak için, teyzesi ile birlikte birkaç kilometre uzaklıktaki mağazaların olduğu yere gittiler. Akşama kadar alışveriş yaptılar.
Yatma vakti geldiğinde, Pollyanna odasına çıktı. Camları açması yasak olduğu için çok sıcaktı. Bir türlü uyuyamadı. Telde asılı olan örtülerden bir iki tane alarak dama çıktı ve yattı. Dam­daki tıkırtıları duyan bayan Polly, hırsız olduğu düşüncesiyle, bahçıvan ve oğlunu alıp dama çıktığında, Pollyanna’yı görünce, ne diyeceğini şaşırdı. Büyük bir kızgınlık ve şaşkınlıkla, son çare olarak, kızı alıp kendi yatağına götürdü. Pollyanna ise teyzesi ile birlikte aynı yatağı paylaşacağı için çok seviniyordu.
Çok geçmeden Harrington Köşkü’nde hayat düzene girmeye başladı. Pollyanna sabahtan ikiye kadar teyzesi ile ders çalışıyor

 

ikiden altıya kadar serbest kalıyordu. Bazı alışverişleri de Pollyanna yapıyordu. Bu dışarı çıkışlarda, uzun siyah paltolu, silindir şapkalı “Adam”\ da gördü. Ahbaplık kurmaya çalıştıysa da, adamın kendisine verdiği cevaplardan bir şey anlamadı.
Nancy, her gün, hasta, yaşlı ve huysuz Bayan Snovv’a yemek götürüyordu. Bir gün Pollyanna götürmek istedi. Nancy, çocuğun pişman olacağını sanıyordu. Ancak, hiç de öyle olmadı. Pollyanna konuşmaları ile yaşlı kadına huysuzluğunu unutturmuştu.
Yağmurlu bir günde, Pollyanna “Adam”ı tekrar gördü. Yine konuşmaya çalıştı. Birkaç gün içinde, “Adam” artık Pollyanna’yı gördüğü vakit ondan önce konuşmaya başlamıştı. Nancy bu du­ruma hayret ediyordu. Nancy’nin tanıdığı “Adam”m ismi John Pendtleton’du. Çok zengin olmasına rağmen, koca bir evde tek başına yaşıyor ve hiç kimse ile konuşmuyordu.
Pollyanna Oyununu Herkese Öğretiyor
Pollyanna ikinci kez bayan Snow’a yemek götürdüğünde, yaşlı kadının kendisini beklediğini anlayıp, sevindi. Bu sefer ko­nuşmak için kadın daha istekliydi.
Teyzesi ise, bir türlü Pollyanna’yı anlamak istemiyordu. O-nun için önemli olan, kesin hatlarla çizilmiş kurallardı. İnsanları, bu kurallara ne kadar uyup uymadığına göre değerlendiriyordu. “Mutluluk oyunu mu? O da neydi?”
Yine de Pollyanna’ya kötü davranmıyor, kendince onu iste­diği çizgiye getirebilmek için çareler düşünüyordu. Aslında bayan Polly’nin, zaman zaman ruhunun ta derinlik köşelerinde kıpırda­yan bir şeyler de olmuyor değildi. Buna bağlı olarak, küçük kızın eşyalarını bir alt kattaki odaya aldırdı. Pollyanna şimdi daha bü­yük ve daha güzel bir yerde yatacaktı…
Bir gün kucağında küçük bir kedi yavrusu ile eve giren Pollyanna teyzesinin konuşmasını dinlemeden, onun kediyi ba­rındırma isteğini kabul ettiğini sanmıştı. Oysa ki, bayan Polly, çocuğun mutlu mutlu konuşması karşısında hiçbir şey söyleyememenin çaresizliği içinde, en yakın koltuğa oturup kalmıştı, iş bununla kalsaydı iyiydi. Pollyanna ertesi gün kucağında sıska bir köpekle geldi. Bayan Polly buna da ses çıkaramadı. Ama, bir gün sonra bu sefer yanında bir küçük oğlan çocuğu getirince, Bayan Polly hemen eski haline geri döndü ve “Yeter, PoUyanna! Şimdiye kadar yaptığın saçmalıkların en büyüğü bu oldu! Sokaktan toplayıp getirdiğin topal köpeklerle uyuz kediler yetişmiyormuş gibi şimdi de üstü başı perişan dilenci çocukları evime taşımaya başladın!” dedi.
Erkek çocuk bunu duyunca, Polly Teyze’nin karşısına geçe­rek, dilenci olmadığını ve PoUyanna istediği için buraya geldiğini
söyleyip gitti.
Ancak, Pollyana bu çocuğu bir yere yerleştirmeye kararlıy­dı. Bu amaçla, teyzesinin katılmadığı “Yardımsevenler Derneği” toplantısına gitti ve arkadaşı Jimy’e yardımcı olmalarını diledi. Önce, teyzesinin hatırına iyi davranan üyeler, işi anlayınca, “ha­yır” dediler.
PoUyanna, toplantı binasından çıktıktan sonra, eve doğru değilde Pendleton tepesine doğru yürüdü. İlerde koruluklar ara­sında Bay Pendleton’un köpeğini gördü. Hayvan sanki yardım istiyor gibiydi. Köpeği takip etti ve yerde upuzun yatan Bay Pendleton’u gördü. Bacağı kırılmıştı. Pollyanna’yı görünce sevin­di ve evinin anahtarlarını vererek, telefon edip, doktoru çağırma­sını söyledi. Koşa koşa gitti, telefonu etti ve tekrar Bay Fendleton’un yanına döndü. Bir müddet sonra, doktor ve arka­daşları geldiğinde, Bay Pendleton’u, başı Polyana’nın kucağın­da yatmış vaziyette görünce, hep birlikte sevindiler. Polyanna, eve geldiğinde, teyzesinin bir yakınının cenazesi­ne katılmak için Boston’a gittiğini öğrendi. Birkaç gün sonra tey­zesi döndü. Bir gün, Pollyanna teyzesine Bay Pendleton’u anlattı ve ona yemek götürmek istediğini belirtti. Polly Teyze, yeğeninin Bay Pendleton ile tanışmış olmasına hayret etmişti. Yeğeni her şeyi anlatınca, izin verdi. Pollyanna Bay Pendleton’un köşküne varınca onu tanıyan doktor, geçmesine İzin verdi ve yanındaki arkadaşına şunları söyledi: “Yeryüzünde bu kız gibilerin sayıları artacak olursa bizler doktorluktan kazandığımız parayı öteberi satarak, ya da kazma sallaya­rak sağlamak zorunda kalırız. Öyleyken, ben yine de Yanına hiç kimsenin bırakılmamasını isteyen Bay Pendleton, Pollyanna’yı görünce gülümsedi…Ondan sonra, PoUyanna her fırsatta bu eve gelip gitmeye başladı. Aralarındaki konuşmada, sık sık Polly Teyze, Nancy ve Pollyanna isimleri geçiyordu.
Yine bir gün eve döndüğünde, Nancy ile konuşmalarında, Nancy, Bay Pendleton’un, Bayan Polly’nin eski sevgilisi olduğunu söyledi. Gidip geldikçe, Pollyanna bunun doğru olduğunu anladı. Şimdi bütün hedefi, teyzesi ile Bay Pendleton’un yeniden birbirle­rini sevmelerini sağlamaktı.
Pollyanna eylül ayında okula başladı. Kısa zamanda okulu­nu da benimsedi. Ama, sık sık eski dostlarını ziyaret etmekten de geri kalmıyordu. Bir gün Bay Pendleton, Pollyanna’dan, hiç gitmemesini ve kendisi ile birlikte kalmasını istedi. Pollyoanna’nm tek başına böyle bir karar vermesi mümkün değildi. Bir gün, Bay Pendleton, Pollyanna’ya her şeyi anlattı. Meğer, asıl teyzesini değil, Pollyanna’nın annesini seviyormuş. Annesi, onun aşkına cevap vermeyip, başkası ile evlenmiş. O günden beri, Bay Pendleton bütün dünyaya karşı dargın ve asık suratlı duru­yormuş. Ancak, Pollyanna’nın bu sevimli hali, bütün dünyaya kapatmış olduğu kapılarını aralama isteğini doğurmuştu. Pollyanna’nj yanına alarak, hiç değilse bundan sonra, bu kızcağız sayesinde dışındaki dünya ile yeniden kucaklaşmayı düşünüyor­du. “Yanıma gel, bu mutluluk oyunun birlikte oynayalım” diyordu.
Pollyanna İse, artık kendisi ile sadece görev duygusuyla de­ğil, sevdiği için de ilgilenen teyzesinden ayrılmak istemiyordu. Ancak, bunu Bay Pendleton’a nasıl diyeceğini bilemiyordu. So­nunda uygun çözümü buldu. Sokakta karşılaşıp eve getirdiği ve teyzesinin istemediği Jimmy’i, Bay Pendleton’un yanına almasını isteyecekti. Bunu Bay Pendleton’a anlattı. O da haftaya birlikte gelmelerini söyledi. Tam da bu günlerde, Polyanna’ya bir otomobil c.ırptı. H.ıy-gındı ve ayaklan tutmuyordu. Bir gün sonra kendine gi’kliftiııde, yine de seviniyordu. Hele hele, teyzesinin iki de bir kendisine “canım” demesi, mutluluğunu sonsuz derecede arttırıyorlardı. Bay Pendleton’da gelip, Pollyanna’nın durumu hakkında bilgi aldı. Pollyanna’ya yaptığı teklifi ve teyzesi için reddettiğini de anlattı. Bayan Polly bunu öğrenince, yeğenine karşı duyduğu sevgi daha da arttı. Öyle ki, yeğeni oynasın diye, kedi ve köpeğin bile yukarı çıkmasına izin veriyor, Pollyanna’nın sevinmesi İçin ne gerekiyorsa yapıyordu. New York’tan bekledikleri doktor bir hafta gecikmeli olarak geldi. Muayeneden sonra acı gerçeği söyledi. PoUyanna bundan sonra yürüyemeyecekti. Bayan Polly bunu duyunca, ağlayarak bayıldı. Teyzesinin sesini duyan Pollyanna da, gerçeği öğrenince, o da üzüntüsünden hıçkırarak ağlamaya başladı. Artık herkes için, acılı günler gelmişti. Tanıdık tanımadık herkes bu güleryüzlü kızın geçirdiği ka­zayı öğrenince, onun için gözyaşları döküyor, böyle bir şeyin olduğuna inanamıyorlardı. Şehirde şimdiye kadar hiç kimse bu kadar konuşulmamış, hiç kimse için bu kadar ağlanmamıştı. Eve gelen ziyaretçilerin ardı arkası kesilmiyordu. Bay Pendleton, Pollyanna sevinsin diye, Jİmmy Bean’ı evlat edinmeye karar vermişti. Pollyanna bu kararı duyunca gerçekten de çok sevindi. Sevinci bununla da kalmadı. Birgün bayan Slow’un kızı Milly geldi ve Pollyanna’yı tanıdıktan sonra, annesi ile birlikte nasıl “Mutluluk oyunu” oynadıklarını, artık hep mutlu olduklarını anlattı. Her gün, tanımadığı insanlar geliyor ve nasıl mutlu oldukla­rını, Polly Teyze’den, Pollyanna’ya iletmesini İstiyorlardı.Yani, kısacası, şimdi bütün şehir, Pollyanna’dan öğrenmiş oldukları “Mutluluk Öyunu”nu, şimdi Pollyanna’nın bu zor du­rumda da uygulaması için ona destek oluyorlardı.
Polly Teyze, herkesin bildiği bu oyunu kendisinin bilmeme­sine şaşınyordu. Nancy ile konuşunca, her şeyi öğrendi. Pollyanna’nın yanına gidip, “Arfîfc bu oyunu beraber oynayacağız” deyince, Pollyanna çok ama çok mutlu oldu. Bu arada, Bay Pendleton’un doktoru, Clithon, çocuğu mutla­ka görmek istiyordu. Ancak, on beş yıl önce, sevgilisi olduğu Bayan Polly ile bozuştuklarından bu yana aradan on beş yıl geç­mesine rağmen, o kapıdan bir kere dahi adımım atmamıştı. Fakat,söz konusu olan Pollyanna olduğu için, mutlaka buna bir çözüm bulmak gerekiyordu. Onlar aralarında bunları konuşurlarken, Jimmy her şeyi duymuş ve koşarak Bayan Polly’e anlatmıştı. Birkaç gün sonra Polly Teyze, Pollyanna’ya, doktor Chiltlon ile evlenecekleri müjdesini verdi. Ayrıca, kendisini de hastaneye yatıracaklardı. Bir müddet sonra, Pollyanna’dan mektup geldi. Şunları ya­zıyordu: “Çok sevgili Polly teyze, Tom enişte, Ah! Çok şükür yürüyebiliyorum. Buradakiler yakında eve dönebileceğimi söylüyorlar. Keşke bütün yolu yürüyerek gelsem. Ah, ne kadar sevinçliyim! Her şey beni sevindiriyor… Hatta, bir süre için bacakla­rımdan yoksun kaldığıma bile seviniyorum. Çünkü, öyle olmasaydı bacakların bu derece önemli olabileceklerini hiçbir zaman bilemeyecektim.”

Etiketler:

Yorumlar

  1. nur dedi ki:

    ya gerçekten harika bir site bu site sayesinde performanslar hep 5

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Dramatik Şiir