Şehir Mektupları

8 Mayıs 2008 tarihinde tarafından eklendi.

Kitap Özeti (Şehir MektuplarıAhmet Rasim

2. Mektup’tan
Boğaziçi, yer yer, mesirelerini açıyor. Sefa günleri geldi. Baharın kalan kısmı, yaz başlangıcı ile birleşerek, ne pek ter­letici ne de üşütücü esen yellerle, o zarif girintinin kıyılarını ve tepelerini tazelikle kaplamış. İnsan, derhâl bir kayığa veya sandala atlayarak gün batarken tepeden tepeye aks eden renk oyunlarını, sahilden sahile vuran renkli dalgalan seyret­meye hevesleniyor. Bakış, her yanı dolaşıp durdukça, o da­racık yerde toplanan benzersiz tabii güzelliklere hayran kal­dıkça, zevk ve şenliğin buraları terk edeceğine inanamıyor. Bana kalırsa haliç, yalnız bir Sadabad’ıyla Şehir Mektupları gece, yıldızlı örtüsünü semburalara karşı övünemez. Göksu, manzaraca, ondan aşağı kalır mı? Akşam­ları süzüle süzüle vadiye sokulan sandallar, sağda solda din­lenerek gün batarken Küçüksu önüne çıktıkları zaman, su­ların coşkun akışındaki hüzünlü ilhamlar, Kâğıthane dönü­şünde bulunur, görülür manzaralardan değildir. Gönül ora­larda gecelemek, ertesi sabahı görmek istiyor.  aya yayar yaymaz hatıra, yorulmuş zihinlere fe­rahlıktan ve şenlikten ibaret bir sevinç hissi geliyor, terlemiş alınlara rahat ve huzur verecek rüzgârlar temas ediyor…

17. Mektup’tan

Ben zaten, ümmetin oruçlularından olduğum için, Rama-zan’dan pek rahatsız olmam. Bildiklerimden pek çok kişi de benim gibidir. Ne olacak? Günde beş kuruşa işkembe çor­basıyla, yarım baş suyuna salınmış söğüş ile beslenen mide­ler açlık elemine alışmış demektir. Fakat ne hâldesiniz? Bu­rasını anlamak isterim. Acaba, evde mama dadıya bir parça bir şey saklatıp güzelce yedikten ve akşama kadar sürecek katlanma gücünün dozunu düşürmemek için birkaç bardak su içtikten sonra ele teşbih alarak mı çıkıyorsunuz? Dünyada bu riyacı tavrı yutmayanlardan biri de bizim Ayazağa mektupçusudur. Ha, göreyim seni! Deyin. Size, oruçsuz olup da kendisini halka niyetli gösteren ne kadar bey, efendi, ağa, hanım var­sa hepsini birer birer seçip ayırır. Bu ustalığı ne şekilde edin­diğini sorduğumda dedi ki:
– Bundan kolay bir şey yok. Bir kere çehresine bakarım: Eğer yazar çehreli ise oruçlu, direktör simasında ise oruçsuzdur. Çünkü bu ikiden biri senenin her gününde mutlaka aç, öteki muhakkak toktur.

30. Mektuptan

Çocukluk Hatıralarına Dair
Yer altında babam bıyığı! Nedir o, bil, diye küçük iken dadınız veya komşu Habibe Molla’nın söylediği bilmeceyi halletmek İçin ne kadar zahmet çektiğinizi hatırlıyor musu­nuz? Eski kadınlar, çocukların zihinlerini bilemek için bu gibi muammalara başvururlardı. Ah! Şimdi, o kadınlar nerede? Hele, o zeki çocuklar ne oldular? O çocuklar ki bilmece söyle­nir söylenmez kaşını çatarak, parmaklarına bakarak, birden bire:
– Pırasa, derler ve orada bulunanları fevkalade dehaları­na hayran ederlerdi. Şimdi onların hepsi büyüdüler, bıyıklı, sakallı oldular, başka bilmecelerle uğraşıyorlar. Ah! Ah! İnsan, buna nasıl üzülmez? O zekâlar söndü de fitili kalmamış lam­baya döndü. Hele yer altında kınalının havuç; yer üstünde babam başının lahana; kapısını örttüm güm dedi, içeriye gir­dim bum dedinin hamam; masal masal matı tas, kaynana­mın başı daz, çukura düştü çıkamaz, pır pır eder uçamazın pi­re; gidi gidiver, şu gidiyi tutuver, ne tatlıca eti var, tutulmaya niyeti varın balık; ben giderim o gider, önümde tın tın ederin sakal; yer altında kazan kaynarın karınca; çat burada, çat kapı arkasındanın süpürge; ne yerdedir ne gökte, cümle alem içindenin ayna; sürdüm kustu, çektim küstünün kahve; bir küçücük fıçıcık, içindedir turşucuğun limon olduğunu bilenler yaşça hayli ilerlediler.

46. Mektup tan

Bayılırım. Hayalimden geçtikçe İçim titrer: Küçük bir oda, ufak bir soba, pufa yatak, yumuşak yorgan, içinde ben! Dışarıda lapa lapa kar. Ağzımın suyu akar. Hiç durma yorga­na sarıl, yat! Denilen hava, dünyada ancak bu kadar şirin olur. Rüzgârın camları zıngırdatması, ninni gibi tesir eder. Sobanın çatırtısı gıdıklar. Fakat, mangaldan fırlayan ‘çıt’ı sevmem. Hani ya insan bazan dalar da mangalın kenarına çöker, garip ga­rip düşünürken, mesela, alt dudağının sol bıyık ucuna doğru ‘çıt’ diye bir şey yapışır, acı acı yalanır. Hoşuma gitmez. Böy­le günlerde, biraz da midenin hoş edilmesi gibi şeyler de dü­şünülür. Ben böyle olsam başka şeyler de düşünürdüm a! Herkesin kalbi bir olmaz. Baba Yaver tarhana çorbasına, latif şiş kebabına, paça böreğine, saçlı sakallı yassı kadayıfla bir­likte yenilmek üzere hurma tatlısına, tavuk suyuna, nohutlu pilava dayanamaz.

Etiketler:

Yorumlar

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Aruz Ölçüsü