Gençlerle Baş Başa

3 Haziran 2008 tarihinde tarafından eklendi.

Başgil, bir ilim adamı olmasına rağmen onun en çok okunan eseri “Gençlerle Baş Başa” isimli kitabı olmuştur. Ya­zar bu eserinde “babacan ve sevecen” bir üslup yakalamış ve gençlere öğütler vermiştir. Bu öğütler daha çok onun ya­şadıkları tecrübelerden oluşmaktadır. Üslup olarak Yusuf Has Hacip ve Ali Şir Nevai gibi eski Türk bilgelerini hatırlatan Başgil, kendini milletine karşı sorumlu hissetmiş ve gençlerin iyi yetişmesi, hatalardan mümkün olduğu kadar korunması için yılların birikiminden yararlanarak böylesine güzel bir eser ortaya koymuştur.

Eser 7 bölümden oluşur. Bunlar sırasıyla; “Muvaffak Ol­ma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları”, “Muvaffak Olmanın Şartları”, “Terbiyenin Ruh ve Karakter Üzerindeki Tesiri”, “Muvaffakiyet ve Verimli Çalışma”, “Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Olmanın Kanunları” şeklindedir.

Gençlerle Baş Başa’dan

Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları

Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düş­manların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolu­nun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat ol­mayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsm. Müsaade et, et de sana, evvela yolunu bekleyen düşmanları ve rastlaya­cağın tehlikeleri göstereyim.

1-Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.

Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tem­belliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Zira, öteden beri denilegeldiği gibi “İnsan tembel bir hayvandır.” Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe sa­vaşan bir düşman değildir.
Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekil­den şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.
Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkün­lük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değişti­rir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsa­ta ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır. Tembelliğin ki­tabından sana bazı parçalar okuyayım da dinle:
– Adam sen de… Çalışanlar ne olmuş sanki?
– Üzme kendini şu ölümlü dünyada çalışmak yıpranmaktır.
– Hayat dediğin bir şanstır.
– Şansın varsa, her şeyin var demektir.
– Şansın yoksa kendini parçalasan da bir şey olamazsın.
– Zaten suyu getiren de testiyi kıran da bir.
– Sen testiyi kır, suyu başkaları getirsin de afiyetle iç…
– Hem bir işin olacağı varsa sırt üstü yatsan da olur, ola­cağı yoksa yırtınsan da olmaz.
– Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sa­bah yaparsın.
– Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor.
– Huy bu ya, ben bütün sene kitabı, defteri koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoş­lanmıyorum…
– İmtihanlara şöyle yirmi gün kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve imtihanları mis gibi geçerim…
– Nedense benim yalnız imtihan üstü zihnime bir açıklık geliyor; sene içinde sanki uykudayım…
– Hem de hacet (lüzumu var) muvaffak olanın ve olma­yanın gideceği yer mezarlık değil mi?
– Dünyaya insan bir defa gelir; hayattan kâm almaya (zevkini çıkarmaya) bak…
Tembelliğin kitabında daha neler ve ne yaveler (boş söz­ler) var. Bildiğin şeylerle başını ağrıtmayayım. Yalnız şunu söyleyeyim ki eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi (bedene ait) bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşuk, üşengeçlik, hoppalık ve havaîlik (önemsememek) şeklinde ise iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin. Eğer bedeni bir arızan varsa bunun ilacını he­kimler bilir…

2-Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.

Genç dostum! Gittiğin yolda ikinci bir tehlikeli düşmanın da kötü arkadaştır. Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharet­le (ustalıkla) vurunur. Dost ağzı kullanır. Seni esirger ve yar­dımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yap­madığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Za­ten tembelliğin işi asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme şekli ekseriya kötü arkadaş telkinleri (aşılamaları) ile başlar. Ve za­man ile itiyat (alışkanlık) hâlini alarak içimizde yerleşir. Kötü arkadaşın yaman felsefesi vardır. Sana her fırsatta gerek sözleriyle ve gerek hâl ve tavrıyla telkin ve tekrar eder:
– Gençliğini yaşa, kardeşim, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da şimdi senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma eğlenme­ye bak… Daha neler demez ki…
Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur, muvaffak o lanları hiç belli etmeden kıskanır, muvaffak olmayı küçümse­mek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzet­mek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sen­de haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı ka­ralıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana iki­si birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir (kötülük işleyen) düşmandan kendini kurtarma çok güç olur.
Sözlerime kulak ver; arkadaş olacağın kimsede araya­cağın şartlar; çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu meziyetlerle (üstün özelliklerle) bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi vasıfları (özellikleri) da haiz (sahip) demektir. Bunu unutma ve bu şartı bulamadığın kimse ile sakın arkadaş olma.
Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Ol­manın Kanunları
Çalışma hayatının umumî kanunları:
Okuyucum! Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mah­susu çalışma ve işleme usul ve kaideleri vardır ve bunu mes­lek sahipleri bilir. Bir de fizik ve fikri her nevi iş ve çalışma ha­yatının ve umumiyetle muvaffak olmanın, düşünen aklın ve şaşmaz kanunları hâlinde, birtakım umumi ve rasyonel (akıl­cı) düsturları (ilkeleri) vardır ki ben burada bunlardan benim bildiğim kadarını hülasa edeceğim:
– Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.
– Çalışmak İçin müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.
– Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.
– Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir ki­tap, hatta bir fasıl üzerinde çalış.
Ta ki dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir za­manda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri İmam-ı Gazali’ye “İhya-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandı­rılması) adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda ge­tirdiğini sormuşlar: Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.
– Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.
– Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra er­tesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalış­maya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışa­cağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.
– Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Ta ki, ikide bir ka­lem, kâğıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.
– Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düş­manı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedenî kuvvetinle kendine işe ver.
– Bir işe başlamadan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yap­mak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice dü­şünüp hesapla.
Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım düsturları okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe yapasın ve ileride beni anla diye yazdım. Senden beklediğim, beni hayırla anmandır.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Nazım (Manzume)