A Sözlüğü Sayfa 1 (Deyim)

21 Şubat 2009 tarihinde tarafından eklendi.

Acemi çaylak : Toy, tecrübesiz, beceriksiz kimse.
Acemilik çekmek : -1. Bir işte bilgisiz ve deneyimsiz olduğu içjn sıkıntı çekmek. -2. Bir yerin yabancısı olduğu için bocalamak.
Acem kılıcı gibi İki tarafı (taraflı) kesmek: Yandaşlarına da, karşıtları­na da zarar vermek, her iki yanı da kırmak.
Acentadan çıkma : Yeni, gıcır gıcır (araba).
Acı çekmek (duymak) : -1. Vücutta herhangi, bir yara, ezik vb. nede­niyle aa duymak. -2. Yaptığı bir işin kötü sonuçlanmasından ötürü üzülmek.
Acı gelmek (bir şey, birine) : Bir söz, durum, davranış ona dokun­mak, onu üzmek.
Acından ölmek : -1. Çok acıkmış olmak. -2. Açlıktan ötmek.
Acı kuvvet: Zorlayıcı, ezici güç.
Acısı çıkmak : Bir güçlüğün daha sonra olumsuz, kötü sonuçlarını gör­mek, yaşamak.
Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek) : Üzüntü yaratan bir olay belleğinde, gönlünde derin iz bırakmak.
Acısını almak : -1. Act tadını gidermek. -2. Sızısını, üzüntüsünü gider­mek.
Acısını çekmek (bir şeyin) : Yapılan yanlış bir işin üzücü sonuçlarını görmek.
Acısını çıkarmak (bir şeyin) (bir kimseden) : -1. Uğradığı maddi ve manevi kayıpları gidermek . -2. Zamanında gereği gibi yapılamayan
bir-şeyi fırsatı düşünce fazlasıyla yapmak; telafi etmek, gidermek. -3.
Yapılan bir kötülüğe kötülükle karşılık verip öç almak; intikam almak.
Acı soğuk : Çok üşüten, sert soğuk.
Acı söylemek: Yanlış yolda olan bir kimseyi çekinmeden uyarmak, sert dille eleştirmek.
Acı tatlı: Hem hoş hem üzüntü verici olan.
Aciz bırakmak (birini) : Birini çaresiz, güçsüz duruma getirmek.
Aciz kalmak : -1. Hiç bir şey yapamayacak duruma gelmek. -2. Bütün çabalarına karşın o işi yapamamak ; çaresiz kalmak.
Acze düşmek : Güçsüz kalmak, beceriksiz olmak.
Aç açına : Aç olarak, hiçbir şey yemeden.
Aç bülaç : Perişan, yoksul, bakımsız bir durumda.
Aç gözlü : Azla yetinmeyen, doymak bilmeyen (kimse) ; haris; gözü aç.
Aç gözünü, açarlar gözünü : Çok dikkatli ol, yoksa çok şeyler kaybe­dersin, act olaylarla karşılaşırsın.” anlamında.
Açığa almak (birini) : Onu tam yetki ve sorumlulukla yaptığı, görevden
almak.
Açığa çıkarmak (birini) (bir şeyi): -1. O kimsenin görevine son ver­mek ; onu kadrodışı bırakmak. -2. Bir durumu fark ederek aydınlatmak. -3. O şeyi kimyasal bir işlemle başka şeylerden ayırmak.
Açığa çıkmak: Bir durum başkalarınca anlaşılmak.
Açığa vurmak (bir şeyi) : -1. Gizli kalması gereken bir şeyi açıkla­mak, belli etmek. -2. Bir davranış her şeyin belirtisi olmalı.
Açığı çıkmak : Onun sorumluluğundaki mal ya da para tutarında, tuttu­ğu hesapta, eksiği olduğu anlaşılmak.
Açığını bulmak (birinin): -1. Bir hesaplamada eksiğini ortaya koy­mak. -2. Birini alt etmek için, bilinmeyen, gizli kalmış bir kusurunu, hatasını öğrenmek.
Açığını kapatmak (birinin) (bir şeyin) : -1. Birinin eksik bıraktığı işleri tamamlamak. -2. Birini hesap açığını ödemek.
Açığını yakalamak (birinin) : Onun hesap hilesini, yalanını, hatalı bir işini fark etmek, bulmak.
Açık açık : Hiçbir gizli yön bırakmadan ; içtenlikle.
Açık ağızlı: Aptal görünüşlü, salak, sersem kimse için söylenir.
Açık alınla : Şerefle, şerefli bir biçimde, övünçle.
Açık bono (çek, kart) vermek (birine) : Bir kimseye bir konuda sınır­sız yetki vermek, tanımak
Açık elli: Cömert kimse için söylenir, eli açık.
Açık etmek (bir şeyi): Beili etmek (Kars. İpucu vermek.)
Açık fikirli: Yeniliklere İlgi duyan, ayak uydurabilen ya da hoşgörülü bir tavır takınan (kimse).
Açıkgöz: -1. Durumları, fırsatları en iyi değerlendirebilen, becerikli, uyanık (kimse). -2. Kurnaz, işini bilen, kendi çıkarını gözeten (kimse).
Açık gözlük etmek : -1. Uyanık davranmak. -2. Fırsatlardan yararlan­masını bilmek.
Açık hava : Bir binanın dışındaki yer.
Açık hava oteli: Geceyi sokakta geçirenler için sokak.
Açık kalpli: Gizlisi saklısı olmayan, düşündüklerini olduğu gibi söyle­yen, samimi (kimse); açık yürekli.
Açık kapı bırakmak : Bir konuda kesin yargıya varmamak, o konuyu yeniden ele alabilme olanağını bırakmak
Açık kapı bırakmamak : Bir konuda her türlü önlemi almış olmak
Açık konuşmak: Gerçeği korkuya, çekinme duygusuna kapılmadan, gizlemeye gerek duymadan söylemek
Açıklık getirmek (İzahetme) : Konuyu daha anlatılır kılmak.
Açık mektup : Herhangi bir kimseye, kuruma hitaben yazılan ve kamu­oyunu etkilemek amacıyla basın organlarında yayımlanan mektup.
Açık olmak: Hiçbir şeyi gizlememek saklamamak; içten, samimi, art
Açık oynamak: Hiçbir art düşüncesi, gizli niyeti olmamak.
Açık saçık : Yasa ve toplum kurallarına göre ayıp ve suç sayılacak öl­çüde (giyim, söz; konuşmak)
Açık seçik: Çok belirgin (biçimde), açık ve anlaşılır biçimde.
Açık söylemek : -1. Kolay anlaşılır bir biçimde söylemek. -2. Çekinme­den söylemek.
Açık sözlü : Düşüncelerini açıkça belirten, İçten kimse için söylenir.
Açık şehir: Bir savaşta, savunmasız olduğu önceden ilan edilen şehir.
Açıkta bırakmak (birini) : -1. Ona herhangi bir iş ya da görev verme­mek. -2. Onu evsiz barksız bırakmak. -3. Onu çeşitli kişilere sağla­nan hizmetten yoksun bırakmak.
Açıkta kalmak: -1. Herhangi bir işe ya da kuruluşa girememek. -2. Ev­siz barksız kalmak. -3. Çeşitli kişilere sağlanan hizmetten yoksun kal­mak yararlanamamak.
Açıktan açığa: Herkesin gözü önüride, gizleyip saklamadan. (Kars.
Göz göre göre.)
Açık teşekkür : Bastn organları yoluyla, ilgili kimse ya da kuruluşa İle­tilen teşekkür türü.
Açık vermek: -1. Hesabı tutturamamak, gelir ile gider arasında denge kuramamak. -2. Borçlu duruma düşmek. -3. Kendini ele verecek söz söylemek ya da davranışta bulunmak. -4. Gizlenmesi gereken bir şe­yi farkında olmadan belli edivermek. Açık yürekli: İçi dışı bir, dürüst kimse; Açık kalpli Açık yüreklilikle (yürekle): Hiçbir şeyi gizlemeden, samimi olarak.
Açılıp saçılmak : -1. (Kadın) Oldukça açık saçık giyinmeye başlamak.
-2. (Kadın) Oldukça serbest ve pervasız davranmaya başlamak.
Aç karnına : Boş mideyle, henüz bir şeyler yiyip içmeden.
Aç kurt (kurtlar) gibi: Aşın bir istekle.
Açlıktan gözü (gözleri) kararmak : Çok Acıkmak.
Açlıktan İmanı gevremek : Çok acıkmış olmak.
Açlıktan nefesi kokmak : Yoksul duruma düşmek.
Açlıktan ölmek: Dayanılamayacak ölçüde acıkmış olmak.
Açmaza düşmek: İçinden çıkılması zor bir durumla karşılaşmak.
Açmaza getirmek (düşürmek, sokmak) (birini) : Onu içinden zor çı­kılır bir durumla karşı karşıya bırakmak.
Açtı ağzını, yumdu gözünü : “Kızgınlık, Öfke nedeniyle onur kına söz­ler söyledi.” anlamında kullanılır. (Kars. Ağzına geleni söylemek.)
Ad almak : Kendisine ad verilmek.
Adama dönmek (benzemek) : Giyimi ve tavırlarıyla herkesçe beğeni­lir duruma gelmek, derlenip toparlanmak.
Adam almamak (bir yer); Orası çok kalabalık olmak.
Adam başına : Her bir kimseye.
Adam etmek (birini) (bir şeyi) : -1. O kimseyi topluma yararlı bir du­ruma getirmek, yetiştirmek. -2. O şeyi onarıp yarayışlı duruma getirmek.
Adamına düşmek(adamını bulmak): -1. Bir iş gerçek sahibine veril­mek; bir işi en iyi, en kolay yapan kimseyi bulmak. -2. (Alay yollu) Karakterine güvenilmeyen kimseyle bir arada olmak, iş yapmak, kar­şılaşmak. ,
Adam içine çıkamaz olmak (çıkamamak): Sıkılganlık, utangaçlık, yoksulluk, yüz kızartıcı bir davranış vb. yüzünden İnsanların arasına karışamamak. ^
Adam olmak : -1. Bir kimse, kendisini yetiştirip toplama yararlı bir du­ruma gelmek. -2. Bir şey onarılıp işe yarar duruma gelmek.
Adam oluncaya kadar dokuz fırın ekmek İster : “Söz konusu kimse­nin yetişip topluma yararlı olması için daha çok uzun zaman çalışması gerekir.” anlamında.
Adam sen de : “Aldırma, önem verme!” anlamında.
Adam yerine koymak (birini) : Ona hak etmediği değeri vermek.
A’dan z”ye kadar: Başından sonuna kadar, bütünüyle, baştan aşağı.
Âdet görmek : Kadının ayda bir dölyatağından kan gelmek; aybaşı ol­mak.
Âdet yerini bulsun diye : “Gerekli görüldüğü için değil, herkes öyle yaptığı, alışıldığı İçin.” anlamında.
Adı çıkmak (birinin): Kötü bir adla anılır olmak.
Adı (bir şeye) çıkmak: Gerçekte öyle olmadığı halde, öyteymiş gibi tanınmak; ismi (bir şeye) çıkmak.
Adı duyulmak : Ünlenmeye başlamak; ismi duyulmak.
Adı geçmek: -1. Söz konusu edilmek. -2. Adı yazılmak; ismi geçmek.
Adı kalmak : öldükten sonra da adı anılmak; ismi kalmak.
Adı karışmak (bir işe, olaya) : Söz konusu iş ya da olayda kendisinin de İlgili olduğunu söylenmek; ismi karışmak.
Adım adım yer edeyim, gör sana neler edeyim : “Senin bulunduğun yere sezdirmeden bir yerleşeyim, bak sana ne oyunlar oynayacağım.” anlamında.
Adım atmak : Bir işe başlamak, girişmek.
Adım atmamak (bir yere ) : Oraya hiç gitmemek, uğramamak.
Adım başı(na) : Birbirine yakın yerlerde.
Adımım denk (tek) almak : Bir işte dikkati davranmak
Adını ağzına aptestte aJmak : Onu saygıyla anmak.
Adını koymak : Bir malın fiyatını, bir işin paraca karşılığını belirlemek.
Adı (bite) okunmamak: Ona hiç değer, önem verilmemek; iemi (bi­le) okunmamak.
Adını (bir şeye) çıkarmak : Kendini o şey gibi tanıtmak.
Adını (defterden) silmek : Onunla İlişkisini kesmek.
Adı sanı belirsiz: Kim olduğu, kimin nesi olduğu bilinmiyen.
Adı ulu götü kuru : Çok ünlü sanılıyor ama gerçek öyle değil.
Adı üstünde ; Apaçık belli, adından da anlaşılacağı gibi.
Adıyla sanıyla : Herkesçe bilinen adı ve ünüyle; ismiyle cismiyle.
Ad takmak (birine) : Ona niteliklerine uygun bir ad vermek; isim tak­mak.
Afakanlar basmak : bk. Hafakanlar basmak.
Afişte kalmak : Bir oyun pekçok kez sahnelenmek, gösterimi sürmek.
Aforoz etmek (birini) : Kızılan, sevilmeyen bir kimse ya da kuruluşla bütün ilişkileri kesmek, onu dışlamak.
Afyonu başına vurmak: Öfkesinden ne yaptığını bilmeyecek duruma gelmek.
Afyonu patlamak : Kendine gelmek.
Afyonunu patlatmak: -1. Bir kimsenin keyfini bozup sinirlenmesine yol açacak davranışlarda bulunmak. -2. Uyku sersemliğini gidermeye çalışmak.
Ağaç olmak : Birini ayakta uzun süre beklemek.
Ağına düşmek : Birinin tuzağına düşmek. Ağır aksak : Pek yavaş, aralıklı olarak.
Ağır basmak : -1. Ağırlığı fazla gelmek. -2. Bir yön, bir taraf daha üs­tün gelmek.
Ağır başlı : Ciddi, tutarlı (kimse).
Ağır canlı: Çok yavaş davranan (kimse).
Ağırdan almak : Bir işi yapmak konusunda gönülsüz davranmak
Ağır duymak (işitmek) : Kulakları iyi duymamak.
Ağır elli : -1. İşlerini çabuk yapamayan (kimse);
Ağır gelmek : -1. Ağırlığı fazla gelmek. -2. Yapılması, tahammül edil­mesi güç gelmek. -3. Gücüne gitmek, kırmak, incitmek.
Ağır gitmek : Bir iş normal temposundan daha yavaş yürümek.
Ağır hastalık: Tehlikeli, Ölümle sonuçlanan hastalık.
Ağırına (ağrına) gitmek: Bir davranış İncinmesine, gücenmesine yol açmak, onurunu kırmak (Kars. Gücüne gitmek, zoruna gitmek.)
Ağır İşrtmek : bk. Ağır duymak.
Ağır kanlı: Davranışları yavaş olan tembel, uyuşuk (kimse).
Ağırlığım koymak (Bir şeye, bir şeyden yana): Etkisini, gücünü, onu desteklemede kullanmak.
Ağırlık basmak (çökmek) (birine) : Üzerine bir gevşeklik gelmek, uyuyacak duruma gelmek.
Ağırlık merkezi: Bir İşin en önemli kısmı.
Ağırlık vermek (olmak) (birine) (bir şeye) : -1. Bir kimseye sıkıntı vermek. (Kars. Yük olmak) -2. Bir şeye önem vermek, öncelik tanımak.
Ağır olmak : Sabırlı, ciddi, soğuk kanlı olmak.
Ağır söz: Kalp kıran, onuru zedeleyen söz.
Ağır top : Bir toplulukta sözü gecen, yönlendirme gücü olan kimse.
Ağır uyku : Derin uyku. (Kars. Deliksiz uyku).
Ağız birliği etmek : Bir konuda aynı şeyler söylemeyi ya da yapmayı kararlaştırmak . (Kars. Aynı ağzı kullanmak.)
Ağız dalaşı (dalaşması): Sözle yapılan kavga.
Ağızdan ağıza : Biri ötekine, ötekisi de başkalarına söyleyerek.
Ağız değiştirmek: Daha önce söylediğinden çok farklı şeyler anlat­mak.
Ağız dolusu (küfür, laf etmek) : Bol ve ağır (küfür, laf etmek).
Ağız eğmek (birine) : Bir şeyi ondan yalvarırcasına istemek
Ağız kalabalığına getirmek (birini): Konudışı sözlerle karşısındakini şaşırtıp amacına ulaşmak
Ağız kokusu : Bir kimsenin dayanılması güç davranışları, sözleri, istek­leri.
Ağız tadı: Bir toplulukta, dirlik düzenlik. .
Ağız yapmak : Bir kimseyi sözle, davranışlarıyla oyalamaya, aldatma­ya çalışmak
Ağlama duvarına dönmek : Herkesin derdini döküp sızlandığı biri hali­ne gelmek.
Ağlamaklı olmak : Ağlayacak gibi olmak.
Ağrısı tutmak: -1. Gebe kadının doğum şanoları başlamak. -2. Her­hangi bir ağrı varlığını duyurmaya başlamak.
Ağza alınmayacak (alınmaz) : Kaba, söylenmesi ayıp sayılan (söz).
Ağzı (bir karış) açık kalmak: Bir olay ya da söz karşısında şaşırıp kalmak, donup kalmak.
Ağzı bozuk : Küfürlü konuşmayı huy edinen, küfürbaz (kimse).
Ağzı burnu yerinde : Olduça güzel, yakışıklı (kimse).
Ağzı çelik (teneke kaplı): Çok sıcak yiyecek ve içecekleri rahatlıkla yiyip içebilen kimse.
Ağzı dili kurumak : Bir şeyi bıkacak derecede çok tekrarlamak.
Ağzı dili varmamak : bk Dili varmamak.
Ağzı var dili yok: Pek konuşmayan, hakkını aramasını bilmeyen (kimse).
Ağzı gevşek: Sır saklamasını beceremeyen, geveze (kimse).
Ağzı havada : Neler olup bittiğinden haberi olmayan, şaşkın, alık.
Ağzı kalabalık : Yerli yersiz çok konuşan (kimse).
Ağzı kara: -1. Kötü haberler veren (kimse). -2. Fitneci, çamur atan (kimse).
Ağzı kulaklarına varmak : Bir olay, durum karşısında çok sevinmek.
Ağzı laf yapmak : Etkileyici, inandırıcı biçimde konuşmak.
Ağzına bir parmak bal çalmak: Bir kimseyi tatlı vaatlerle, önemsiz şeylerle oyalamak, avutmak.
Ağzına bir şey (çöp) koymamak : Hiçbir şey yememiş olmak.
Ağzına burnuna bulaştırmak (bir işi): Bir işi becerememek, berbat etmek, bozmak. (Kars. Yüzüne gözüne bulaştırmak.)
Ağzına geleni söylemek: Kızgınlık, öfke, vb. etkisiyle kına ve kaba sözler söylemek. (Kars. Açtı ağzını yumdu gözünü.)
Ağzına kadar: Boş yer kalmamak üzere.
Ağzına (ağzınıza) sağlık: Yerinde, en uygun zamanında söz söyle­yenlere iltifat olarak söylenir.
Ağzına sakız etmek (bir şeyi) : 0 şeyi devamlı konuşur olmak.
Ağzına sakız olmak: Bir kimsenin devamlı konuştuğu bir konu duru­muna gelmek, dedikodu konusu olmak.
Ağzına sıçmak: Öfkelenilen bir kimseye büyük zarar verecek bir iş yapmak.
Ağzına sürmemek (koymamak) (bir şeyden): Söz konusu bir yiye­cek, içecekse ondan hiç yememek, içmemek.
Ağzına tükürmek : Sıkıntı, aa veren bir şeye lanet okumak.
Ağzına vur, lokmasını al: Çok yumuşak başlı, sessiz, âciz (kimse).
Ağzına yakışmamak : Ayıp sayılan ya da hayrete düşüren sözler söy­lemek.
Ağzında bakla ıslanmamak : Hiçbir sim saMayamamak, sır tutama-mak
Ağzında büyümek : Bir yiyeceği sevmediği, karnı doyduğu, iştahsız ol­duğu için bir türlü yutamamak
Ağzında gevelemek (bir şeyi): Onu açıkça söylememek
Ağzından baklayı çıkarmak : Sabrı tükenip bildiklerini, düşündüklerini söyleyi vermek
Ağzından bal akmak : Tatlı, etkileyici biçimde konuşmak
Ağzından burnundan gelmek : bk. Burnundan gelmek.
Ağzından burnundan getirmek : bk. Burnundan getirmek.
Ağzından çıkanı (çıkan sözü) kulağı işitmemek (duymamak) : Kız­gınlık, öfke vb. yüzünden çok ağır sözler söylediğinin farkında olmamak
Ağzından düşürmemek (bir şeyi, birini, adını) : Her yerde, her za­man onun sözünü etmek
Ağzından girip burnundan çıkmak : Çeşitli yollar deneyerek kandır­mak, bir şeye razı etmek
Ağzından kaçırmak : Söylemek istemediği bir şeyi boş bulunup söyle­yi vermek
Ağzından kapmak: Bir kimsenin konuşmasından yarım yamalak bir şeyler öğrenmek
Ağzından konuşmak (birinin): Başkası adına ya da başkasını taklit ederek konuşmak
Ağzından laf almak (kapmak) : Bir kimseden çeşitli yolları deneyerek gizli tutulan şeylerle İlgili bilgiler edinmek
Ağzından laf çalmak (çekmek): Bir kimseden birtakım mantık oyunla­rıyla bilgi sızdırmak
Ağzından lokmasını almak : Hakkı olan şeyi onun elinden almak
Ağzından yel alsın : “Söylediğin kötü olayın gerçekleşmemesini dile­rim.” anlamında.
Ağzında yaş kalmamak : Bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söy­lemiş olmak (Kars. Dilinde tüy bitmek)
Ağzını açmak: -1. Konuşmak -2. Kına sözler söylemek, azarlamak, paylamak.
Ağzını aramak (yoklamak) (birinin) : Bir kimsenin belli bir konuda ne­ler düşündüğünü öğrenmeye çalışmak
Ağzını bıçak açmamak : Üzüntüsünden ya da başka bir nedenle ko­nuşacak durumda olmamak
Ağzını bozmak : Küfür ve hakaret dolu sözler söylemek, küfretmek
Ağzını burnunu dağıtmak : .Yumrukla feci şekilde dövmek, adamakıllı hırpalamak
Ağzını havaya (poyraza, yele) açmak: Eline geçen fırsatı kaçırdıktan sonra, boş yere bir şeyler beklemek, ummak.
Ağzını hayra açmak : Hep kötü olasılıklardan söz etmek.
Ağzını kapamak (kapatmak) (biri) (birinin) : -1. Susmayı tercih et­mek. -2. Küçük bir çıkar karşılığında bir kimsenin konuşmamasını sağlamak.
Ağzını mühürlemek: Hiç konuşmamak, hep susmak. :
Ağzının içine bakmak : -1, Bir kimsenin sözlerini zevkle, dikkatle dinle­mek. -2. Onun sözlerini yerine getirmeye hazır olmak.
Ağzının içine girmek : Bir kimseye çok yaklaşmak.
Ağzının kokusunu çekmek : Bir kimsenin yerli yersiz İstek ve davranış­larına katlanmak.
Ağzının payını almak: Bir söz ya da davranışından ötürü hak ettiği karşılığı görmek; paylanmak, azarlanmak.
Ağzının payını vermek (birine): Bir kimseyi bir söz ya da davranışın­dan ötürü paylamak (Kars. Haddini bildirmek).
Ağzının suyu akmak : Çok beğendiği, imrendiği bir şeyi elde etmek is­temek, imrenmek.
Ağzının tadı bozulmak (kaçmak) : Kurulu düzeni, rahatı bozulmak, huzuru kaçmak.
Ağzının tadını bilmek : >1. Damak zevki olmak. -2. Her şeyin güzelini seçmede usta olmak,
Ağzını öpeyim (seveyim) : “Ne güzel anlattın, ne güzel haber verdin,
sağ olasın” anlamında.

A harfi Devamı

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Pastoral Şiir