Ahmet Muhip Dıranas
1908 ile 1980 yılları arasında yaşamıştır. Cumhuriyetten sonraki edebiyatımızda çok önemli bir yeri vardır. Bu döneme hem fikir hem de bir sanat adamı olarak damgasını vurmuştur. Az sayıda şiir yazmış olan Ahmet Muhip Dıranas, şiirde sese ve şekil mükemmelliğine önem vermiştir ve biçim kusursuzluğu ile dikkati çeker. Şiirlerinde Sembolizm akımının etkileri hissedilmektedir. Fransız sembolistlerinden etkilenmekle birlikte, bunu geleneksel biçimlerle kaynaştırdığından, kendine özgü bir şiir dünyası oluşturabilmiştir. Şiirlerinde zaman, kaçış duygusu, ölüm, yalnızlık hissi, tabiat, aşk, hüzün, vatan ve kahramanlık duygularını işlemiştir. Bütün şiirlerini tek bir kitapta toplayan şairin tiyatro eserleri de bulunmaktadır.
Şiirlerindeki sözcüklerin uyumu, müzikselliği ile şiirimize yeni bir ahenk getirmiştir. Hece veznini değişik biçimlerde kullanmıştır. İnsanın doğa karşısındaki duygularını işleyen sanatçının şiirlerinde mecaz ve semboller vardır. Tiyatro alanında da yapıtlar vermiştir.
“Fahriye Abla” ve “Olvido” tanınmış şiirleridir.
Başlıca eserleri: Şiirler, Gölgeler, O Böyle İstemezdi, Yazılar’dır.
Ahmet Muhip Dıranas Şiirlerinden Seçmeler
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak,
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana
Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin, zambak…
Bir kuş sesi gelir dudaklardan;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyle gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği gibi kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum eden pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar.
KAR
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi ta eski Anadolu’dan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!
FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
Önce upuzun sonra kesik saçın vardı
Tenin buğdaysı , boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen fahriye abla
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir erzincanlıya
Bilmem şimdi hala bu ilk kocandamısın
Hala dağları karlı erzincandamısın
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen fahriye abla
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.