And
And (Ömer Seyfettin)
Gönen’de doğdum. Yirmi yıldan beri görmediğim bu kasaba artık birçok yerleri unutulan, uzak eski bir rüya gibi oldu. Sadece evimizi ve okulumu göz önüne getirebilirim.
Büyük bir bahçe… Ortasında bembeyaz bir ev… Hizmetçimiz Abil Abla’nın her gece anlattığı hikayelerdeki, çoğu geceler rüyalarıma giren korkunç ayı…
Nasıl sokaklardan, kiminle giderdim, bilmiyorum. Okul bir katlı, duvarları badanasız idi. Üstü kapalı bir avlusu, küçük ağaçsız bir bahçesi..Erkek ve kız çocukları beraber okur, beraber oynarlardı. “Büyük Hoca” dediğimiz yaşlı, bunak bir kadındı. Bir de bu kadınm oğlu “Küçük Hoca” vardı… Biraz aptalca idi. Kızlar belki saçlarımın ak olmasından bana “Ak Bey” derlerdi…
Okulda sadece dayak cezası vardı. Kızlar bile falakaya yatarlardı. Ben hiç dayak yememiştim. Sadece bir kere, o da suçsuz olduğum halde Büyük Hoca kulağımı çekti. Çok ağladım. Yalan söyleyen çocuğu yakaladım. Israr edince: “Musluğu Ali koparmıştı ama o çok zayıf, görüyorsun falakaya dayanamaz. Belki ölür. Biz onunla and içmişiz. O bugün hasta, ben kuvvetliyim. Yalan söyleyerek onu kurtardım işte…” deyiverdi. Demek ki benim de kan kardeşim olsa idi, herhangi bir durumda beni kurtaracaktı. Kendimi koca mektebin İçinde yapayalnız hissetmeye başladım. Anneme her çocuk gibi birisiyle and içmek istediğimi söylediğimde, aldığım cevap: “Öyle münasebetsizlikler istemem, sakın ha! ” oldu.
Lakin ben dinlemedim. Aklıma and içmeyi koymuştu. Fakat kiminle? Bir tesadüf bana kan kardeşimi kazandırdı. Bİr Mistik vardı, kızlar İsminden dolayı sürekli ona takılırlardı. Hepimizden kuvvetli, her tarafı yuvarlak bir çocuktu. Yarışta hepimizi geçerdi.
Bir cuma günü, ağaçtan yarış atlarımızı hazırlıyordum. Bunu da en iyi ben yapardım. Elimdeki çakı birden kayarak şahadet parmağımı kesince, kan akmaya başladı. Mistik yanımdaydı. Onu da kendi kanını akıtması için ikna ettim. Kanlarımızı karıştırdık sonra da karşılıklı emdik.
Aradan yıllar geçti. Bu kan kardeşliğini unutmuş gibiydim. Mıstık’la okuldan çıkmış, yan yana yürüyorduk. Birden karşımıza, sopalı adamlar tarafından kovalanan kara bir köpek çıktı. Mistik “Sen arkama saklan!” diyerek, üzerimize gelen köpekle çarpıştı, sonra boğaz boğaza geldiler. Titriyordum. Sopalı amcalar yetiştiler. Köpek kaçtı… Mıstık’ı evine götürdüler. Ben de koşa koşa eve geldim, olanları anlattım.
Ertesi gün Mistik okula gelmemişti. Sonraki günler yine gelmedi. Her gün görürüm ümidi ile okula gidiyordu… Bir gün işittik ki Mistik Ölmüş.
Şimdi, ne zaman onun adı anılsa ya da elimdeki çizik aklıma gelse, farkında olmayarak sol elimin şahadet parmağına bakarım. Bu küçük yara İzi bence mukaddestir. Andı için ölen, hayatını mahveden kahraman kan kardeşimin sıcak dudaklarını hisseder, beni kurtarmak için o kendisinden büyük kudurmuş köpekle pençeleşen aslan ve yiğit hayalini görürüm.
Yorumlar