Dede Korkut Hikayeleri

3 Mayıs 2008 tarihinde tarafından eklendi.

Günümüze kadar gelmemiş olan ve on iki epik hikaye­den oluşan Dede Korkut Kitabı’nın diğer adı Oğuz Destanı (Oğuzname)’dır. Kuzeydoğu Asya’daki Göktürk Devletini oluşturan halklardan olan Oğuzlar, sonradan güneybatıya doğru göç ederek, X. yüzyılda Maveraünnehir ve civarındaki bozkırları yurt edinmişlerdir. Müslümanlığı kabul eden Oğuz­lar, X. ve XI. yüzyıllarda, o zaman müslüman olmayan Kıpçaklarla sürekli olarak çarpışmışlardır. İşte Dede Korkut Ki­tabı, Oğuz boylarının Doğu Anadolu’da kendi aralarındaki veya Trabzon Rumları ve Kafkas Gürcüleri ile olan savaşlarını anlatır. Bu savaşlar, tahminlere göre, eski Oğuz Destanı’na yansımıştır.
Ozanlar olayları defalarca yeniden saz eşliğinde söyle-mişlerse de en eski metinler kaybolmuştur. Elimizdeki met­nin, Oğuzlar Ortadoğu’ya yerleştikten sonra, Osmanlılar dev-rinde Doğu Anadolu’da Erzurum bölgesinde, XV. yüzyıl so­nunda yazıya geçirildiği tahmin ediliyor. Ve Oğuzların hükümdarı “Hanlar Hanı” Bayındır Han, Banu Çiçek, Burla Hatun ve Selcen Hatun diğer kahraman­lardır.

Aşağıda Dede Korkut Hikayeleri özetlendirilmiştir.

Dirse Han Oğlu Boğaç Han

Hanlar Hanı Bayındır Han, yılda bir kez şenlik düzenleyip, bütün Oğuz beylerini konuk ederdi. Yine bir şenlik zamanı idi. Şenlikte, Han’ın emri gereğince, oğlu ve kızı olmayanlar kara çadırda kalacak, altına kara keçe döşenecek, kara koyun eti verile­cekti.
Oğuz Hanlarından Dirse Han’ın hiç çocuğu yoktu. Bu yüz­den onu kara çadıra yerleştirdiler. Sebebini sordu. “Çocuğun olma­dığı için” cevabını alınca, yanında getirdiği kırk yiğidi ile şölen yerini terk etti. O kızgınlıkla gelip hanımına acı sözler etti. Hanı­mı, “Ona büyük bir şölen tertip etmesini, açları doyurmasını, çıplakları giydirmesini, hayır dualar almasını, bu dualar içerisinden birisinin kabul olabileceğini” söyledi. Dirse Han, hanımının dediği gibi yaptı.
Dualar kabul oldu. Hanımı gebe kaldı. Zamanı gelince bir erkek çocuğu doğurdu. Çocuk büyüdü, gürbüz bir delikanlı oldu. On beş yaşına gelince, Bayındır Han’ın yiğitleri arasına karıştı.
Bir gün arkadaşları ile otururken, Bayındır Han’ın üç kişinin sağ yanından, üç kişinin de sol yanından, demir kazıklarla zor zaptettiği boğası, bunların elinden kurtulup sağa sola saldırmaya başlayınca, herkes kaçmış, Dirse Han oğlu ortada yapayalnız kalmıştı. Boğa üzerine hücum edince, yumruğu ile alnının ortası­na bir tane yerleştirdi, boğa kıç üstü yere devrildi. Kalkıp hücum etti, akıbeti aynı oldu. Sonunda, oğlan boğayı yendi. Bıçağı ile kafasını kesti. Böyle bir yiğitlik görülmemişti.
Dedem Korkut geldi, oğlanla beraber babasının yanına gitti, boy boyladı, soy soyladı, oğlanın adı “Boğaç” olsun dedi.
Dirse Han, oğluna Beylik verdi, taht verdi. Ancak, Dirse Han’ın kırk yiğidi bu durumu hazmedemediler. Baba ile oğlun arasını açmak için yalanlar, dedikodular, asılsız haberler ürettiler. Sonunda, Dirse Han’ı oğluna düşman ettiler. Bir av sırasında, Dirse Han, oku ile oğlunu iki kürek kemiği arasından vurdu. İçi kan ağlaya ağlaya çadırına döndü. Hanımı, oğlum nerede diye sorunca, cevap veremedi. O kırk hain, “Oğlun iyidir, sağdır, avda­dır” deyince, annesi yanına kırk ince belli kız alarak, oğlunu ara­maya çıktı. Bu arada, Hızır gelmiş, oğlanın yarasını sıvazlamış, “Korkma oğul, dağ çiçeği ile ananın sütü sana ilaç olacak, iyileşeceksin” demişti.
Anası, oğlunun yanına varır, al kanlar içinde görünce, ağıta durur. Oğlan sese uyanır ve Hızır’ın söylediklerini anlatır. Kızlar dağ çiçeği topladılar, anası memesini üçüncü sıkmada sütü geti­rebildi. Süt ile çiçekleri, yarasına sürdüler. Gizlice beyin otağının yakınlarına getirdiler.
Aradan kırk gün geçti. Oğlan iyileşti, yine aynı yiğit oldu.
Kırk hain, oğlandan korktular. Dirse Han’ı kaçırıp, gâvur el­lerine götürdüler. Anası, bütün bu olanları oğluna anlattı. Oğlan, kırk yiğidini yanına alıp, namert kırk kişinin elinden savaşarak babasını kurtardı. Baba-oğul sarmaş dolaş oldular. Sonra yurtları­na döndüler.
Bayındır Han, olanları duydu. Oğlana Beylik verdi, taht ver­di. Dedem Korkut da geldi, tahtının tacının ulu, ömrünün uzun, kılıcının keskin olması için dualar etti…

 

Salur Kazan’ın Evinin Yağmalanması:

Ulaş oğlu,….Bay indir Han’ın damadı, Salur Kazan ve adam­ları uzak yerlere ava gitmek için yurtlarından ayrılmışlardı. Ca­suslar, azılı eşkıya Şökli Melik’e haber verdiler. Şökli Melik Salur Kazan Han’ın otağına baskın yapıp oğlu ve adamlarını esir aldı­lar.. Kızları koynuna aldılar. Ne varsa yediler, içtiler, yaktılar, yıktılar.
Salur Kazan Han’ın tüm bu olanlardan haberi yoktu.
Şökli Melik ve adamları yaptıkları tüm kötülüklerle yetin­meyip, Kazan Han’ın başında çobanlan olan sürüsünü de yok etmek için saldırdılar. Lâkin çoban yiğit ve akıllı idi. İki kardeşi ile bütün tertibi almış idi. Sapanı ile bütün saldırganların çoğunu telef etti. Bu arada kendi kardeşleri de şehit olmuştu…. Salur Kazan Han, o gece rüyasında bir karabasan gördü. Ka­ra kuduz kurtlar, kara kargalar hep hanesine saldırıyorlardı. İçi rahat etmedi. Adamlarını av yerinde bırakıp, atına atlayıp, üç gün yol sürüp, obasına vardı. Durumu görünce, kanlı gözyaşları dök­tü. Sonra da kâfirlerin peşine düştü.
Bu arada Şökli Melik, adamları ile yiyip içip, eğleniyordu. “Salur Han’ın hanımı gelsin, bize içki sunsun” dediler. Kırk esir kıza sordular: “Burla Hanım hanginiz?” Hepsi birden “benim” diye kar­şılık verince, bulamadılar. Bu sefer oğlu Uruz’u kesip, etini kadın­lara yedirmeyi, kim yemezse onun anası olduğunu bulabilecekle­rini söyleyerek, işe giriştiler. Burla Hanım, bunu duydu, gelip oğluna danıştı. Oğlu, “Ne sen söyledin, ne ben duydum, babamın namusu, benim canımdan daha önemlidir,” dedi….Uruz’u öldürmeye geldiler.
Tam bu sırada, Salur Kazan ve Karaca Çoban, Şökli Melik’in otağına varmışlardı. Salur Kazan Han, Şökli Melik’e seslenerek,
“Bütün aldıkların senin olsun, bana anamı ver” deyince, Şökli Melik, “ananı kara papaza vereceğim” cevabını verdi. Bu esnada, Salur Kazan Han’ın kardeşi Kara Göne, Deli Dündar, Kara Budak, Hemid, Şer Şemseddin, Boz Aygırlı Beyrek, Bay Yiğenek… ve nice yiğitler yetiştiler. Yalın kılıç düşmana giriştiler. On iki bin kâfir kılıçtan geçirildi. Beş yüz Oğuz yiğidi şehit oldu.
Salur Kazan Han, bütün sevdiklerine kavuştu…
Dedem Korkut geldi, görelim ne söyledi: “Hayır dua edeyim Han’ım. Karlı kara dağların yıkılmasın, gölgeli kaba ağaçların kesilme­sin, güzel suyun kurumasın, her şeye gücü yeten Tanrı, seni mert olma­yana muhtaç etmesin, ak boz atım sendeletmesin, işlettiğinde kara çelik öz kılıcın körelmesin, dürtüşürken ala mızrağın kırılmasın, ak sakallı babanın yeri cennet olsun, ak saçlı ananın yeri cennet olsun, sonunda tertemiz imandan ayırmasın, âmin diyenler Tanrı’nın ak yüzünü gör­sün, ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun: Tanrı’nın verdiği umudun kırılmasın, derleyip toplasın, günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa yüzü suyuna bağışlasın Han’ım hey!” Kam Püre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu:
Hanlar, oğulları ile birlikte Bayındır Han’ın otağında top­lanmışlardı. Bunu gören Kam Püre ağladı. Niye ağladığı sorulun­ca da, “Bir oğlum yok ki soyumu devam ettirsin, Han’ıma hizmet etsin, bunun için ağlıyorum.”
Bütün Hanlar, Kam Püre için dua ettiler. Kam Püre’nin bir oğlu oldu. Bu sırada Bay Piçen’in de bir kızı oldu. Oğlanı ve kızı beşik kertmesi yaptılar. Kam Püre’nin oğlu, büyüdü on beş yaşın­da güzel bir delikanlı oldu. Adını alma zamanı gelmişti.
Bezirganların kervanını çapulcular soymuş, bezirganbaşı ca­nını zor kurtarmıştı. Bezirgan başı vara vara, Kam Püre oğlunun çadırının olduğu yere kadar geldi. Durumu anlattı. Oğlan, yanına Bezirganbaşını katıp, eşkiyalann peşine düştü. Bir yerde onları eğlenirken yakaladı. Daldı ortalarına. Hepsini çil yavrusu gibi dağıttı. Bütün mallan kurtardı. Bezirganbaşı ondan ne isterse almasını isteyince bir boz aygır, bir gürz ve bir yay seçti. Bezir­ganbaşı onları, Karn Püre Hanın oğluna getirdiklerini söyledi. Oğlan sesini çıkarmadı vardı babasının yanma.
Bezirganbaşı ve adamları geldiler. Oğlanı Kam Püre’nin ya­nında görünce çok şaşırdılar, varıp önce onun elini öptüler. Kam Püre bu İşe çok kızdı. Lakin, olanları anlayınca çok sevindi. Oğlu­na ad koyma zamanı gelmişti. Bütün beyler toplandılar.
Dedem Korkut geldi, boy boyladı, soy soyladı, “Adını Bamsı Beyrek koyalım” dedi. Hep beraber dualar edildi. Bütün Beyler ve Bamsı Beyrek, bir gün ava çıkmışlardı. Bir Alageyiği kovalayan Bamsı Beyrek, bir kırmızı çadır gördü. “Bu kimindir?” diye merak etti. Banu Çiçek, “Ne arıyorsun?” diye sor­du. “Beşik kertmem Banu Çiçek’i arıyorum” deyince, “Ben onun âadı-sıyım yarışta, ok atmada ve güreşte beni yenersen ancak onu görebilir­sin” dedi. Kabul etti. Bamsı Beyrek kızı yendi. Kız dedi ki “Banu Çiçek benim.” Oğlan parmağındaki yüzüğü çıkarıp, kızın parma­ğına takarak nişanı yaptı. Sonra vardı babasının otağına olanları anlattı.
Lakin, kızın abisi Deli Karçar, kardeşini isteyeni öldürmekle ün yapmıştı. Bu işe bir çare düşündüler. Dedem Korkut’u bu işi çözmesi için görevlendirdiler. Dedem Korkut yollara düştü. Vara vara, Deli Karçar’m yol üstündeki otağına geldi. Dileğini söyledi. Deli Karçar çok kızdı. Kılıcını çıkarıp Dedem Korkut’a vurmak için kaldırdı. Dedem Korkut “Elin kurusun” diye beddua edince, eli kurudu. Bu sefer Dedem Korkut’a yalvar yakar oldu. Dedem Korkut, dua etti eli eski haline döndü…Bu sefer de Deli Karçar, kızı vermek için bin at, bin deve, bin koç, bin kulaksız köpek, bin pire istedi. Dedem Korkut geldi, Kan Püre’ye söyledi. Hepsini tamam ettiler. Dedem Korkut bunları alıp, Deli Karçar’m yanma vardı. Deli Karçar’a oyun edip, pirelerin içine koydu. Deli Karçar, yalvar yakar olunca, onu saldı.
Uzatmayalım, düğün oldu. Ancak, gece yarısı, Bamsı Beyrek uykuda iken, Banu Çiçek’te gözü olan Bayburt Hisarı Beyi saldı­rıp, Bamsı Beyrek ile otuz dokuz yoldaşını esir aldı.
Han Beyrek, Deli Dündar, bütün Oğuz Beyleri karalar bağ­ladılar. Bunu işiten, bütün eş, dost, yaran hep karalar giydi­ler…Bamsı Beyrek’in izi bir türlü bulunamadı…Aradan on altı yıl geçti.. Yalancı Yartaçuk, Bamsı Beyrek’in kendisine hediye ettiği gömleği, kana bulayıp, babasına götürdü. Onları, oğullarının öldüğüne İnandırdı. Arkasından Banu Çiçek ile evlendi….
Bir gün, Bamsı Beyrek’in babasından öğütlü olan bezirgan-;Iar, Bayburt Hisarı’na uğradılar. Baktılar ki, şölen var. Bamsı Beyrek’e de kopuz çaldırıyorlardı. Bamsı Beyrek, bezirganları tanıdı. Onlarla şair dilinde konuşarak, bütün sevdiklerinin sağ olduğunu, Banu Çiçek’in ise Yalancı Yartaçuk ile sözlendiğini Öğrendi. Hem kendisi, hem de otuz dokuz yoldaşı ağlaya ağlaya bir hal oldular. Bayburt Hisan’nın, Bamsı Beyrek’e aşık olan kızı olanları öğrenince, Bamsı Beyrek’in kaçmasına yardım etti. Yolda atını bulup bindi. Tam da, Banu Çiçek ile Yartaçuk’un düğün şöleni olurken, yurduna vardı. Fakir bir aşık kılığında idi. Kızlar, acıyıp karnını doyurdular. Kılığı düzelsin diye verdikleri Bamsı Beyrek’in kaftanını, aşık giyince hemen tanır oldular. Bamsı Beyrek, kaftanı giymekten vazgeçti. Eski elbiselerle düğünün içine girdi. Ok atışıyorlardı. Aldı Yartaçuk’un yayını, bir çekmede par­ça parça etti. Bamsı Beyrek’in yayı ile okunu getirdiler. Bir atışta yüzüğü parçaladı. Bütün Oğuz Beyleri buna sevinip, gülüştüler. Oğuz Hanı “Dile benden ne dilersen” diye buyurdu. “Karnımı do­yurmak isterim” dedi. Han dedi ki: “Bir günlük beyliğim, onun ol? sun.” Öyle oldu. Bamsı Beyrek, yemek yedi, sonra sofraları, ka­zanları tekmeledi. Ardından kızların yanına gitti. Orda oyunlar oynandı en sonunda, Banu Çiçek Bamsı Beyrek’i tanıdı. Babasına koşup müjdeyi verdiler. Gözleri kör olmuştu. “Parmağını kanatsın, gözüme sürsün, oğlum ise gözüm açılır” dedi. Öyle yaptılar, gözleri açıldı. Yartaçuk bunu haber alınca kaçtı. Bamsı Beyrek peşine düştü, yakaladı. Aman dileyince bıraktı. Yiğitleri ile birlikte Bay­burt Hisarı’na yollandılar. Cümle Oğuz Beyleri ardından devam ettiler. Yaman savaş oldu. Bayburt Hisarı zapt edildi…
Beyrek, Bayburt Hisan’nın kızını aldı, gelin getirdi. Kırk gün kırk gece düğün yaptılar.
Dedem Korkut geldi. “Bu Oğuz Destanı Bamsı Beyrek’in olsun” dedi.

Kazan Bey Oğlu Uruz Bey’in Tutsak Olduğu Boyu Anlatır:

Kazan Bey, bir gün bir şölen tertip etti. Doksan üç bin Oğuz yiğidi, kızı, kadım toplandı. Kazan Bey, sağma baktı güldü, solu­na baktı güldü, karşısına baktı ağladı. Çünkü karşısında, yaşı on altı olmasına rağmen, halen yiğitliğini ispatlamamış olan oğlu duruyordu. Oğlu bu duruma çok üzüldü. Babasına, “Ne dedin de yapmadım?” dedi. Kazan Bey “Madem öyle” deyip, yanına oğlunu ve üç yüz kızanını da alıp ava çıktı. Meğer av bölgesinde casuslar varmış. Kara Tatyan Kalesi Tekfuruna haber verdiler. On altı bin askeri ile, bizim üç yüz yiğide saldırdılar. Kazan Han, oğlunu savaştan ırak tutmuş idi. Lakin, Uruz oğlan ve kırk arkadaşı, kâfi­re bir ucundan saldırıp, yaman savaş verdiler. Ancak, Uruz esir düştü. Babasının bundan haberi yoktu. Evine döndü. Hanımı baktı oğlu Uruz yok, başladı ağıda… Kazan Han da deliye döndü. Yiğitlerini alıp, hızla av yerine vardı. Baktı ki yaman savaş olmuş, oğlunun cesedi yok. Anladı ki tutsak düşmüş. İzleri takip etti.
Kâfirler Kanlı Kara Dervent’te konaklamış, eğleniyorlardı. Kazan Bey varınca fark ettiler. Oğlan dedi, “Elimi kolumu çözün, babamla ben konuşayım.” Çözdüler. Oğlan, geri dönmesi için babasına yalvardı. Babası kabul etmedi. Kâfire saldırdı. Babası gözün­den yaralandı, uçurumdan uçtu…
Hanımı Burla Hatun dayanamamış, yiğitler ile yola çıkmıştı. Oğuz Beyleri de dayanamamış yola çıkmışlardı. Hepsi tekmil gâvurun üstüne vardılar. Yaman savaş ettiler. Kâfirler helak oldu. Bütün malları Oğuz beylerinin eline geçti. Kazan Han, ölmemiş yoldaşlarına katılmıştı. Hep birlikte Uruz’u kurtardılar.
Yurtlarına dönüp, güzel bir şölen ettiler. Dedem Korkut da oradaydı. Yine çaldı, yine söyledi. Ne söylediyse, güzel söyledi…

Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Beyini Anlatır:

Oğuz’da bir Deli Dumrul vardı. Bir kuru çayın üzerine köp­rü yaptırmış, geçenden otuz üç akçe, geçmeyenden döve döve kırk akçe alır idi. “Var mı benden güçlüsü” diyerek de meydan okur idi. Bir gün köprünün yakınında bir genç öldü. Sahipleri “Azra­il’in gencin canını aldığını” söylediler. Deli Dumrul Azrail’e mey­dan okudu. Bu Allah’ın gücüne gitti. Azrail’i, Deli Dumrul’a gön­derdi. Deli Dumrul, kırk arkadaşıyla yemekte iken, Azrail gelip kıstırdı. Deli Dumrul şaşırdı. Azrail olduğunu anlayınca, kılıcını çekip saldırdı. Azrail bir güvercin oldu. O da atla peşine düştü. Bir iki güvercin öldürdü. Dönerken, Azrail atını ürkütünce, yere kapaklandı. Başı, gözü yarıldı. Azrail gelip tepesine çöktü. Deli Dumrul şimdi gürlemiyor, hırıldıyordu. “Bre Azrail aman, Tan-rı’nın birliğine yoktur güman, canımı alma Azrail” diyerek af diledi. Azrail de “Benden af dileyeceğine, Allah’tan dile” dedi. Deli Dumrul da başladı “Allah’a yalvarmaya:

“Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin
Güzel Tanrı
Nice cahiller seni gökte arar, yerde ister
Sen kendin müminlerin gÖnlündesin Ölümsüz güçlü Tanrı,
Benim canımı alırsan sen al
Azrail’in almasına izin verme

Bu yalvarmalar Allah’a hoş geldi. Azrail’e dedi ki: “Bu deli canı yerine can bulsun, hayatı bağışlansın.” Azrail bunu Deli Dumrul’a iletti.
Deli Dumrul, önce yaşlı ana ve babasına gidip, kendi canı ye­rine, canlarını vermelerini istedi. Kabul etmediler. Vardı hanımı­nın yanma, hanımı “Canım sana feda olsun” deyince, Deli Dumrul, Allah’a yalvardı:
“Yüce Tanrt Ulu yollar üzerine İmaretler yaptırayım senin için Çıplak görürsem giydireyim, senin için Alırsan ikimizin canım birlikte al, ‘
Bırakırsan ikimizin canım birlikte bırak İyiliği çok, güçlü Tanrı.”
Tanrı, Azrail’e Deli Dumrul’un anasının ve babasının canını almasını, Deli Dumrul ile eşine de yüz kırk yıl ömür verdiğini söyledi.
Dedem Korkut geldi, boy boyladı, soy soyladı, ne de güzel söyledi.

Kanlı Koca Oğlu Kan Turah Boyunu Anlatır:

Oğuz zamanında, Kanlı Koca isminde bir gürbüz er; onun da, Kan Turah isimli yiğit bir oğlu vardı. Oğluna, “Gel seni evlendi­reyim” dedi. Oğlu, iyi de, “Benden hızlı, benden nişancı, benden kuv­vetli bir kız isterim” deyince, babası, “Oğlum sen kız istemiyor, yavuz bir yiğit istiyorsun” diye cevap verdi. Kan Turah çıktı kız aramaya. Koca Oğuz illerini gezdi, bir tane dahi İstediği gibi bulamadı.
Trabzon Tekfurunun tam da böyle bir kızı vardı. Lakin, kızı almak için üç tane canavarı haklamak lâzımdı. Nice gençler, diğer canavarların yüzünü dahi görmeden, birincisi tarafından haklan­mış, kelleleri kale duvarına asılmış idi. Kan Turah, “Ben bu cana­varları öldürür, bu kızı da alırım” diyerek babasından izin istedi. Babası, oğlu vazgeçsin diye çok diller döktü. Amma ne mümkün? Çaresiz razı olup, şans diledi.
Kara Turah, kırk yiğit yoldaşı İle Trabzon iline vardı. Tek-fur’un adamları beylerine haber verdiler. Bey onları çağırtıp, ağırladı. Kan Turah, “Ne için geldiniz” sualine, “Allanın emri ile kızınızı almaya gelmişim” diye cevap verdi.
Tekfur, Kan Turalı’nın soyunmasını söyledi. Vücudu ve yü­zü çok güzeldi. Tekfur’un kızı Selcan uzaktan gördü, vuruldu. “Keşke babam razı olsa da şu oğlana varsam” dedi.
Ortaya Kara Boğa canavarını getirdiler. Bunu gören Kan Tu­rah yoldaşları ağlaştılar. Kan Turalı “Ne ağlaşırsınız, verin gürzü­mü” deyip, Boğa ile kavgaya tutuştu. Nice boğuşmadan sonra, Boğayı yere çaldı. Kafasını kesti, derisini yüzdü, getirip Tekfur’un önüne koydu. >
Bu sefer, karşısına bir aslan çıkardılar. Onun da hakkından geldi… Yetmedi, canavar deveyi üzerine saldılar. Kan Turah onu da yendi… Tekfur, “Bu yiğidi çok sevdim, kızımı da verdim” dedi. Ateşler yakıldı, yemekler yapıldı, Kan Turah ile kız gerdeğe ko­nuldu. Kan Turah, “Anamın babamın elini öpmeden gerdeğe giremem” deyip, atma atladı ve baba yurduna geldi.
“Babama haber salın, yiğit oğlu geldi” diye ünleyip, beklemeye başladı. Bu arada Tekfur’un kızı, kılıç kuşanıp yiğidinin peşine düşmüştü. Tekfur’un kendisi de kızını vermekten caymış, altı yüz askeri ile o da, oğlanın peşine düşmüştü. Gelip Kan Turalı yor­gunluktan uykuda idi. Kız babasının adamlarından önce yanına vardı. Tekfur’un adamları gelip, etraflarını sarınca, yiğidini uyan­dırdı. Birlikte savaştılar. Selcan Hanım, epeyce düşman hakladı. Döndü geldi, Kan Turalı yok. Bu sırada, Kanlı Koca ve hanımı, savaş yerine varmışlardı. Baktılar oğlan yok, bir yiğit kız var. Kız, onların kim olduğunu anladı. Hep beraber yürüdüler.
Kız baktı, ilerde bir kavga var. Anladı ki Kan Turalı orada­dır. Kavganın üstüne vardı, düşmanı önüne kattı. Düşman neye uğradığını şaşırdı. Kan Turalı ile Selcan Kız böylece bir kere daha kavuştular… Beraber, Kanlı Koca’nın yanına vardılar…
Toylar edildi, düğünler yapıldı. Dedem Korkut geldi, boy boyladı, soy soyladı, güzel sözler söyledi.

Kazılık Koca Oğlu Yiğenek Boyunu Anlatır:

Bayındır Han’ın veziri Kazılık Koca, Bayındır Han’dan, sefe­re çıkması için izin istedi. Han izin verdi. Kazılık Koca ve adamları, günler geceler boyu yol gittiler. Karadeniz kıyısında Düzmürd Kalesi’ne vardılar. Bu kalenin tekfuru çok yaman biri idi. Kalesin­den çıkıp, Kazılık Koca’yı gürzü İle tepeleyip, esir aldı. Aradan on altı yıl geçti.
Kazılık Koca’mn sefere çıktığı vakit, bir yaşında bir oğlu vardı. Yaşı on altısına gelince, tesadüfen babasının tutsak olduğu­nu öğrendi. Bayındır Han’ın huzuruna varıp, babasını kurtarmak için, izin ve asker istedi. Bayındır Han, beyleri topladı. Birkaçına görev verdi. Beyler ve oğul, amcası Emen de dahil, hep birlikte Düzmürd Kalesi’nin dibine kadar varıp konakladılar. Tekfur kale­sinden çıktı, teke tek kavga istedi. Yirmi dört Oğuz Beyi sıra ile Tekfur’un karşısında yenik düştüler. En son Yiğenek oğlan, Tek­fur ile kapıştı. Allah’ın izni ile Tekfuru yendi. Babası serbest kaldı. Baba-oğul, sarılıp koklaştılar. Kaleyi ele geçirip, Bayındır Han’ın mülküne kattılar.
Dedem Korkut geldi, destanı söyledi. Bu destan oğul Yiğenek’in olsun dedi.

Basat’m Tepegöz’ü Öldürdüğü Boyu Anlatır:

Bir gün Oğuz üzerine düşmanlar gelip, bir karışıklık yaratıp kaçtılar. Bu esnada, Aruz Koca’mn yere düşen oğlunu, bir aslan-cık kapıp kendi yuvasına götürdü. Aradan yıllar geçti. Aslana benzer bir adam, kürekli Oğuz atlarına saldırıyordu. Aruz Koca anladı ki bu oğludur. Oğlanı tutup getirdiler. Yedirdiler, içirdiler, lakin durmayıp kaçtı. Kaç defa getirdilerse, o kadar kaçtı. En son Dedem Korkut konuştu, adını da Başat koydu. Başat, kaçmaktan vazgeçti.
Bir gün Oğuz yaylaya göçtü. Yaylada, bir çoban bir peri kızı ile yattı. Bir yıl sonra, peri kızı getirip oraya bir paket bıraktı. Paket, vurdukça büyüdü. İçinden bir gözü tepesinde olan bir yaratık çıktı. Aruz Koca, Bayındır Han’a dedi ki, “Han’ım, ver bunu benim Başatla beraber büyüteyim” Han izin verince, alıp evine getirdi. Bir süt anne tuttular. Üç emmede, canını aldı. Kaç dadı getirdilerse eme eme öldürdü. Neticede sütle beslemeye karar verdiler. Ancak, günde bir kazan süt yetmiyordu. Büyüdükçe, ele avuca sığmaz bir yaramaz oldu. Bütün oba elinden yaka silkti.

Aruz Koca, onu evden kovdu. Anası, gelip Tepegöz’ün parmağı­na bir yüzük taktı. Bundan sonra onu kılıç kesmeyecek, ok bat­mayacaktı.
Tepegöz eşkiyalığa başladı. Üstüne nice savaşçılar vardı, baş edemediler. Cümle Oğuz ilini haraca bağladı. Her kapıdan hiz­metçi aldı. Sıra Basat’a geldi. Babasının, anasının elini öpüp, helal-leşti. Tepegöz’ün yakınına gelince, birkaç ok attı, çarptı kırıldı. Tepegöz farkına varıp, Basat’ı tuttuğu gibi, çizmesinin içine koy­du. Sonra da uyudu. Başat, baktı sadece gözünde et var. Kızgın şişi et olan yere soktu. Tepegöz’den bir ses çıktı ki yerler, gökler inledi. Başat kaçtı, Tepegöz peşine düştü. Bir ağıla girdi, koyun kılığına girip kaçtı. Tepegöz ne yaptıysa, Başat ile başa çıkamadı. En sonunda, Başat Tepegöz’ün kendi kılıcıyla boynunu vurdu. Cümle Oğuz Basat’ı takdir etti. Dedem Korkut da gelip boy boy­ladı, soy soyladı, Başat için güzel sözler söyledi.

Begil Oğlu Emrenin Boyunu Anlatır:

Bayındır Han yine otağını kurdurmuş, gelen hediyeleri alır idi. Ancak, çok üzüntülüydü. Soranlara, “Hediyeler az, ben şimdi bu beylere ne vereceğim” dedi. Gürcistan haracı olan bir at, bir kılıç ve bir çomağı, Begil Beye verip, onu sınır kumandanlığına atadı. Begil bu görevi çok iyi yaptı. Bayındır Han onu onurlandırdı.
Bîr gün, Begil Bey ava çıktı. Vurduğu bir geyiğin peşinden giderken, ayağı kırıldı. O halde, güç bela obasına vardı. Çok geç­meden, kırılan ayağı bütün obanın dilindeydi… Begil’in elinden bizar olan düşmanlar, bunu fırsat bilip, Begil’in obasına saldın hazırlığına giriştiler. Begil’in bundan haberi olunca, derin üzün­tüye kapıldı. Babasının bu halini gören oğlu, durumu öğrenince, “Ben nasıl bir evlat olayım da, babamın yerine savaşmayayım” diyerek, babasının atına bindi, kılıcını kuşandı, yayını taktı…
Kâfirler Begil Bey’in atını tanıyorlardı. Binicisinin de onun oğlu olduğunu öğrendiler. Üzerine vardılar. Oğlan kavgada ye­nildi. Allah’a yalvardı. Allah Cebrail’e, “Bu kuluma kırk yiğidin gücünü verdim” dedi. Bu sefer, oğlan kâfiri yerden yere vurdu. Kâfir, Begil’in dinini kabul etti.
Babası oğluna, karşı kara dağdan yayla, at sürüsünden oldu. Dedem Korkut geldi, bu Oğuzname’yi söyledi. Adı “Begü Oğlu Ermen olsun” dedi.

Usun Koca Oğlu Segrek Boyunu Anlatır:

Oğuz devrinde iki oğlu olan, Usun Koca İsimli bir beg vardı. Bir oğlunun adı Egrek idi. Hiç cenk etmemişti. Bu yüzden kınıyorlardı. Bir gün cenk etmeye karar kıldı. Adamları ile birlikte kâfir üstüne yürüdü. Şirigüven illerinden GÖkçedeniz’e kadar yağmaladı. Bolca ganimet dağıttı. Kâfirler boş durmadılar. Bir gece baskın edip, Egrek’i esir aldılar.
Egrek’in Segrek isimli bir kardeşi vardı. Ağabeyinin tutsak ol­duğunu duyunca, “bana durmak haram” dedi. Anası yalvardı olmadı, babası öğütledi durmadı. En sonunda, ayağı bağlansın diye evlendirdiler. Gerdek gecesi hanımı ile arasına kılıcı koydu, elini sürmedi. “Ağabeyimin yüzünü görmeyince, ölmüşse intikamım alma-yınca, gerdek bana haram”, dedi. “Bir yıl beni bekle, gelmezsem kime istersen ona var” deyip, babasının anasının elini öpüp, yola düştü…
Yolda kâfirin çobanlarını vurup, sürüsüne el koydu. Kâfirin başına haber verdiler. Atmış adamı ile oğlanın üstüne geldi. Oğ-lan uyuyordu ama atı onu uyandırdı. Oğlan kalkıp kâfirin üzerine yürüdü, onları yendi. Arkadan yüz kişi ile gelip saldırdılar, oğlan yine onları yendi. Baktılar çare yok, kardeşi Egrek’i zindandan çıkarıp, emrine üç yüz adam verip kardeşinin üzerine saldılar. Segrek yine uyuyordu. Egrek yanına kadar vardı. Baktı baş ucun­da kopuzu var. Kopuzu aldı ve çalıp söylemeye başladı. Segrek uyanıp, elini kılıcına attı. “Dedem Korkut ve abım Egrek hakkı için, kopuz çalmasayâın seni Öldürürdüm” deyip, kopuzu elinden aldı. Karşılıklı söyleşmeye başlayınca, kardeş olduklarını anladılar. Sarılıp kucaklaştılar, öpüşüp koklaştılar.
İki kardeş bir olup, kâfire yaman saldırdılar. Önüne katıp kovaladılar. Sürüsünü ele geçirip, alıp Oğuz iline getirdiler. Baba ocağı, bayram yerine döndü. Egrek’e de bir kız alıp, çifte düğün, çifte gerdek ettiler.
Dedem Korkut geldi, boy boyladı, soy soyladı. Bu hikâyeyi aynen böyle söyledi.

Salur Kazan’ın Tutsak Olup Oğlu Uruz’u Çıkardığı Boyu Anlatır:

Kazan Han, Trabzon Tekfuru’nun kendisine gönderdiği şa­hin ile avlanmak için emir verdi, hazırlıklar yapıldı, ava çıkıldı. Şahini saldılar. Peşinden de atları İle gittiler. Şahin düşman sınır­larına girmişti, bizimkiler de girdiler. Nihayet bir yerde konakla­yıp, uyudular. Baskın oldu. Kâfirler Kazan’m yirmi beş erini şehit edip, Kazan Bey’i de tutukladılar.
Bir kuyuya attılar.
Bir gün gelip, “Bizi öv, seni serbest bırakalım” dediler. “Oğuz erenleri dururken, sizi övmem” dedi. Öldürmeye cesaret edemeyip, yeniden bir domuz ahırına hapsettiler. Kimse izini bulamadı…
Aradan yıllar geçti. Oğulcuğu Uruz büyüdü, delikanlı oldu. Lakin, Bayındır Han’ı babası sanıyordu. Bir gün, adamın biri ona laf atarak “Senin baban Kazan Han’dır, o da Tuman Kalesi’nde hapis­tir” deyince gerçeği, sorup Öğrendi. Tabii ki, yerinde duramaz oldu. Oğuz beyleri de birlik oldular, hep beraber Tuman Kalesi’ne doğru yola çıktılar. Yalnız, savaşçı değil, tüccar kılığındaydılar. Yol üzerinde bir kaleyi zapt ettiler. Düşman ayaklandı. Tekfur’un başkanlığında toplandılar. Çare olarak Kazan Han’ı zindandan çıkarıp, hasımlarının üzerine saldırtmada karar kıldılar. Varıp Kazan Han’a, “Üstümüze bir düşman geldi, bunların hakkından ancak sen gelirsin” deyip, güzelce tam teçhizat silahlandırdılar.
Kazan Han meydana çıktı. Baktı Oğuz beyleri gelmiş, sa­vaşmak için sıra sıra dizilmişler. Gelenler Kazan Han’ı tanımadı­lar. Sıra ile, karşısına çıkan Oğuz beylerini usulünce, canlarını fazla yakmadan yendi. ” s -t- , V ‘ ‘”‘;’ –
En sonunda oğlu Uruz, babasına hücum etti. Yaman vurup, omzundan yaraladı. Bir daha vuracaktı ki, babası “Oğlum, ben senin babanım” dedi. Uruz o an attan indi, babasının elini öptü. Cümle Oğuz beyleri sıra ile Kazan Han’ın elini öptüler. Sonra hep birlikte kâfire saldırıp, kalesini zapt ettiler…
Obalarına döndüklerinde, yedi gün yedi gece, düğün ettiler, toy ettiler. Dedem Korkut geldi, o da düğüne katıldı…

Dış Oğuz’un İç Oğuz’a Asi Olup, Beyrek’in Öldüğü Boyu Anlatır:

Üç ok ile Boz ok toplandığı zamanlar, Kazan Han evini yağ-malahrdı. ..Yine bir yağmalattırma sonrası Dış Oğuz beylerinden Aruz Emen ve Kalan Beyler “Biz niye katılmadık” deyi Kazan Han’a düşman oldular. Kendileri yetmezmiş gibi, Beyrek’i de çağırıp, aralarına katılmasını istediler. Beyrek “Ben Kazan Han’ın çok ekmeğini yemişim, ona düşman olamam” deyince, saldırıp tepele­diler…
Beyrek’in ana, babasına ölüm haberi gidince deli divane ol­dular. Kazan Han duyunca, yedi gün ağladı, odasından çıkmadı. Sonra, hep birlikte hazırlanıp Dış Oğuz’a harbe gittiler.
Dış Oğuz’un başı Aruz Bey ile Kazan Han kapıştılar. Kazan Han, Aruz Bey’i öldürdü. Bunun üzerine bütün Dış Oğuz Beyleri, Kazan Han önünde diz çöküp yeniden biat ettiler, af dilediler. Kazan Han cümlesini affetti…
Kazanlar kuruldu, şölenler edildi. Dedem Korkut geldi, saz­lar çaldı, türküler söyledi…

Etiketler:

Yorumlar

  1. alper dedi ki:

    bu kara oğlanın dizileri bir kere daha yayına cıksa hem gelecek kusaklara hemde izleyenleri keyiflandırecektır

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Uyak (Kafiye)