HAVAYA UÇAN AT
HAVAYA UÇAN AT (Masal)
Kitapta, konulan “Binbir Gece Masallarından alınmış on tane masal bulunmaktadır:
1. Masal: HAVAYA UÇAN AT
2. Masal: CESUR GEMİCİ
3. Masal: PAŞA KIZI İLE KÖYLÜ ÇOCUĞU
4. Masal: HASAN’IN RÜYASI
5. Masal: İNSAN MI, YILAN MI?
6. Masal: İHTİYARIN ESRARI
7. Masal: MAVİ SAKALLI ADAM
8. Masal: FALCININ LÂMBASI
9. Masal: AYILARIN EVİ
10. Masal: İKİ ÖKSÜZ ARKADAŞ
Aşağıda birkaç masalı ele aldık.
1. Masal: HAVAYA UÇAN AT
Vaktiyle, bir Hint padişahı vardı. Görülmemiş, bilinmemiş jeylere çok meraklıydı. Bir gün saraya bir Japon geldi. Yanında tahtadan bir atı vardı. Bu atın, “sırrını bilen kişi tarafından üstüne binildiği vakit, birkaç dakika içinde dünyanın öbür ucuna gidebileceğini” söyler.
Padişah, “Her şeyimi sana bırakayım, bana bu sırrı öğret.” leyince de, “Ancak kızını verirsen bu iş olur.” der. Padişah razı )lur. Oğlu Sacİd itiraz eder. Deneme yapmaya karar verirler. Oğlu
jcid ata biner. Japon bir iki hareket yaptıktan sonra, at havalanır.
ıcak uzaklaştıkça uzaklaşır. Padişah kızar. Japon, oğlunun acele (ttiği için nasıl döneceğini söyleyemediğini belirtir. Padişah, Ja-îon’u hapse attırır.
Sacid, yükseldikçe yükselmekte, bilmediği diyarların üstün-len geçmektedir. Nihayet atın üzerinde bir düğme bulur ve basar. Iızla aşağılara iner. İne ine Bengal Sultanının sarayına iner. He-len yakalarlar. Başından geçenleri anlatır. Birkaç gün içinde, İultan ile birbirlerine aşık olurlar. Evlenmek için babasının rızası-almak için Şehzade, sultanla birlikte ata biner ve havalanırlar. Lraya araya, kendi ülkelerini bulurlar ve bir gece herkes uyku-iyken, sarayın yakınlarına inerler.
Sacid saraya giderek, babasına her şeyi anlatır. Sacid ile Bengal Sultanının da düğün hazırlıkları yapılmaya başlar. Japon’u serbest bırakırlar. Atını alıp gitmesini söylerler. Japon atına biner ve havalanır. Bir de bakarlar ki kucağında sultan vardır. Artık iş işten geçmiştir.
Bunun üzerine Sacid, sultansız yaşayamayacağını söyleyerek »abasından izin alıp, derviş kılığına girerek yollara düşer.
Bu arada Japon, sultanı Kaşmir ülkesinin başkentine indirmiştir.
Sultan acıktığını söyler. Japon, sultanı bir ağaca bağlayıp yiyecek almaya gider. Bu esnada Kaşmir ülkesinin padişahı sultanı görür, onu kurtarır ve sarayına götürür. Birkaç gün içinde, sultana deli gibi aşık olur ve onunla evlenmek ister. Sultan çaresiz razı olur. Düğün hazırlıkları başlar. Bu sırada sultan bu evlilikten kurtulmak için deli numarası yapmaya başlar.
Sacid, dolaşa dolaşa Kaşmir’e gelmiştir. Konuşulanlara kulak kabartınca, sevgilisinin bu hastalanan kimse olduğunu anlar. Hemen padişaha hastayı iyileştirebileceği haberini iletir. Padişahın karşısına çıkarırlar. Tahta at ortadan kalkmadan, sultanın iyileşemeyeceğini söyler. Ocaklar kurulur, tahta atın ocakta yakılması için hazırlıklar yapılır, ateşler yakılır. Herkes merakla, bu yabancının hastayı nasıl iyileştireceğini beklemektedir. Sacid, sultana tahta ata binmesini söyler, kendisi de arkasından biner. Bu arada dumanlar atı iyice sardığı için neler yaptıkları pek görülmemektedir. Neticede, Sacid düğmeye basar ve uçuşa geçerler.
Padişah aldatıldığını anlamıştır, ama ne çare?
Ülkelerine iniş yaparlar. Babaları bir araya gelir ve düğünleri yapılır. Tahta at ise, parçalanarak yok edilir.
3. Masal: PAŞA KIZI İLE KÖYLÜ ÇOCUĞU
Bir köyde bir köylü, oğlu ve kızı ile yaşarmış. Onlara, her gün gördükleri rüyaları anlatmalarını söylermiş. Kız her rüyayı anlatıyormuş; ama kardeşi Mahmut öyle değilmiş. Rüyasını hiç anlatmazmış. Çünkü, her gece rüyasında padişahı öldürüyor ve bir paşanın kızını da alıyormuş.
Bir gün babası, Mahmut’u, “Yalan söylüyorsun, insan hiç rüya görmez mi?” diyerek öldüresiye dövmeye başlamış. O sırada oradan geçmekte olan bir paşa durumu görmüş, çocuğa acımış ve alıp yanında götürmüş.
Mahmut, paşanın on iki yaşındaki kızı İle çok iyi arkadaş olmuş. Güzel güzel geçinip giderlerken, bir gün paşa, Mahmut’u yanına çağırmış ve babasının onu neden dövdüğünü öğrendiğini .söylemiş. Mahmut’u sıkıştırınca, Mahmut mecburen gördüğü rüyayı anlatmış. Paşa çok ama çok kızmış ve bir taştan kale yaptı-r.ırak, Mahmut’u içine attırmış. Niyeti onu açlıktan öldürmekmİş.
Kız, kaleyi yapan ustaya yalvarmış yakarmış. “N’alur bana her gün Mahmut’u bir kere göster sana bin altın vereyim” demiş. Usta altınları almış ve kızı her gün Mahmut’un yanma sokmuş. Kız Mahmut’a yiyecek, kitap taşımış.
Mahmut her geçen gün kendisini geliştirmiş.
Ülkenin padişahı, zalimliği ile ün yapmış birisiymiş. Paşalara yaptığı zulümlerle tanınmış. Bizim Mahmut’u hapseden paşayı da yanına çağınp, eline bir baston vermiş ve “Sana iki gün izin, bu bastonun nasıl açılacağını bjtlamazsan, bütün sarayın, köşkün yıkılacak, ailen ve sen öldürüleceksin.”
Bizim paşa mahzun mahzun evine gelmiş. Kara kara düşünüyormuş. Evde herkes, bastonu almış, incelemiş, açılacak yerini bulamamış.
Kız, o gün Mahmut’un yanına kederli olarak gelmiş ve olayı tınlatmış. Mahmut, rahat olmasını, bu işi çözeceğim söylemiş.
“Babana de, bastonu bir suya atsın, dolu tarafı alta çökecek, boş tarafı üste gelecektir.”
Paşa, bastonu suya atmış. Olay aynen gerçekleşmiş. Paşa, hemen koşa koşa Padişah’a gitmiş ve sevinçle işi çözdüğünü anlatmış.
Padişah, “Bu işi sen çözmedin, kimin çözdüğünü de biliyorum. Şimdi sana üç tane at vereceğim. Üçü de birbirine çok benziyor; ama yaşları birbirinden farklı. Bunların yaşlarım bilemezsen, aynı akibet seni beklemektedir.”
Yine keder, yine telaş, yine üzüntü… Kız hemen Mahmut’un yanına gitmiş. Mahmut, kıza üzülmemesini söylemiş. Hayvanların yaşlarının nasıl öğrenileceğini öğretmiş.
Paşa, aynı yöntemleri uygulamış. Padişah, yine “Bunları sen bulamazsın, senin konağında öyle birisi var ki, hep o biliyor. Neyse, şimdi sana başka bir iş vereceğim: Şimdi konağına git. Çorba iç. İçtiğin çorbanın içinden bir topuz çıkacak, o topuzu hemen yakalayacak ve bana göndereceksin.”
Paşa yine üzgün eve gelmiş, durumu anlatmış.
Nitekim çorba içerlerken, çorbanın İçinden büyük bir topuz çıkmış. Paşa tutayım derken sağı, solu yıkarak yuvarlanmış ve aşağı mahzene kadar düşmüş.
Kız hemen Mahmut’un yanına gitmiş. Durumu öğrenen Mahmut, kıza “babasına bu topuzu Mahmut’tan başka kimsenin kaldıramayacağını rüyasında gördüğünü anlatmasını” söylemiş. Kız babasına anlatınca, babası “Mahmut ölmedi mil” diye sorar.
Kız, Mahmut’u serbest bırakmış. Mahmut köşke gelmiş. İşi çözeceğini, ancak üç ay süre vermelerini söylemiş. Üç ay boyunca her gün çorba içmiş. Üç ay sonra mahzene inmiş. Fakat topuzu kaldıramamış. Bir üç ay daha aynı şekilde devam etmiş. Tekrar mahzene inmişler. Mahmut, “Padişaha haber sal, tamam.” demiş.
Üç gün sonra, mahzene inerek, topuzu eline almış, sallamış sallamış, topuz havada uçarak tâ Padişah’ın çorba içtiği tabağa düşmüş.
Padişah, paşayı çağırtmış ve bütün bu işleri Mahmut’un yaptığını söylemiş, “Gönder onu bana.”, demiş. Mahmut, kendisine benzeyen on kişi ile birlikte saraya gitmiş. Padişah, “Mahmut gel” dediğinde onlar hepsi birden geliyor; “Mahmut git” dediğinde onlar hepsi birden gidiyormuş.
Padişah, iyice kızmış. Sonunda Mahmut’la çarpışmışlar ve Mahmut onu öldürmüş; paşanın kızını alıp, o ülkeye de padişah olmuş. Bütün rüyası gerçekleşmiş.
4. Masal: HASAN’IN RÜYASI
5. Masal: İNSAN MI, YILAN MI?
6. Masal: İHTİYARIN ESRARI:
Ahmet Efendi, Emine isimli bir kızla evlenir. Bir kız çocukları olur. Kötü bir adam, küçük çocuğu kaçırır. Artık hayat onlara zindan olmuştur. Her gün gözyaşı, her gün üzüntü… Bir gün Ahmet Efendi, sokakta beş altı yaşlarında, ismi İhsan olan bir çocuk görür. Çocuğun babası yoktur ve annesi de iki gün önce Üş, kim kimsesiz ortada kalmıştır. Bu çocuğu evine getirir ve evlat edinirler. Artık üzüntüleri biraz hafiflemiştir.
İhsan büyük, gürbüz bir delikanlı olur. Yirmi yaşma gelince linnesi ve babası İçin bir ev yaptırır ve orada oturmalarmı söyler, llann kızlarını bulmak için de kendine söz verir. Bir gün üçü yerken, ihtiyar bir hacı kapılarını çalar, misafir ederler. Emine, ihtiyara kaybolan çocuğunu anlatır. İhtiyar, ertesi gün yola çıkarken İhsan’la konuşur: “Ben o çocuğun nerede olduğunu biliyorum, iskenderun’da, bir billur köşkte yaşıyor. Bir falcının sözüne ktmnrak, sizleri bırakıp o çocuğa bakmaya gittim. Sen benim öz oğlumunn, ben babanım. Beni affet.” der. İhsan babasına sarılır. Babası, birlikte gidip kaybolan kız Lâmiâ’yı bulmalarını söyleyince, birlikte yola düşerler.
Billur saraya gelip, gizlice girer ve Lâmiâ’yı bulurlar. Kaçarlarken, büyücü sarayı batırır. Ihsan’ın babasının aklı sayesinde Ölümden kurtulup, memleketlerine gelirler. Yaşlı adam, falcı tarafından büyülenerek hastalanır ve ölür. Ölmeden önce İhsan ve Lamıa’nın evlenmelerini vasiyet eder. Çünkü ikisinin de birbirini çok sevdiğini bilir. İhsan ve Lâmiâ evlenirler. Hep birlikte mutlu bir hayat sürerler.
7. Masal: MAVİ SAKALLI ADAM:
Çok zengin bir adam vardı. Mavi sakalından dolayı ona “Mavi Sakal” diyorlardı. Çok sert ve kırıcı olduğu ve onunla evlenen kadınlar birer birer ortadan kayboldukları için, kimse onunla evlenmek istemiyordu.
Mavi Sakal ise evlenmek istiyordu. Bu amaçla, bir ziyafet tertipleyerek, bütün kızları aileleri ile davet etti. Davete katılan Ayşe Ve Fatma isimli iki kız kardeşten Fatma’yı babasından istedi. Önce çekindilerse de hediyeler ve zenginlik, vermeme fikirlerinden vazgeçirtti ve Fatma ile Mavi Sakal evlendiler. Ayşe de kardeşi ile birlikte kaldı.
Mavi Sakal, eşine: “Bak, bu anahtarlar şurayı şurayı açar ama sakın ola ki, alt katta kapalı bir oda var, onun kapısını açmayasın, sonra babına büyük felâketler gelir.” dedi.
Bir gün Mavi Sakal seyahate çıktı. Fatma da merakını yene-meyip odayı açtı. Bir de ne görsün; her taraf kan ve kadın cesetle-riyle dolu. Bunlar Mavi Sakal’in eski eşlerinin cesetleriydi. Ayşe korkuyla, hemen kapıyı kapattı. Baktı anahtarlarda kan lekesi var, ne etti ise temizleyemedi. Birkaç gün sonra Mavi Sakal geldi, a-nahtarları istedi. İlk başta, Ayşe küçük anahtarı saklamıştı; ama Mavi Sakal inatla küçük anahtarı istedi ve kan lekesini görünce, odanın açıldığım anladı. Eşine “Öleceksin, son duanı yap.” dedi. Bu esnada, Fatma’nın iki erkek kardeşi ablasının yanına geliyorlardı. Fatma oyaladıkça oyaladı. Tam öldürecekken, kardeşleri içeriye girdiler ve Mavi Sakal’ı öldürdüler. Sonra bütün mal mülk Fatma’ya miras kaldı. Fatma da bu parayı kardeşleriyle bölüştü ve hep birlikte zengin ve mutlu yaşadılar.
10. Masal: İKİ ÖKSÜZ ARKADAŞ
Sabiha isimli, anası ve babası olmadığı için yaşlı bir kadının yanında kalan, on iki yaşında bir kızcağız vardı. Yaşlı kadın, çok fakirdi. Kıza çalışmasını söyledi. Sabiha çiçek satmaya başladı. İsmi Ali olan gazete satıcısı çocukla tanıştı. Onun da babası ve bir kız kardeşi vardı. Zaman geçtikçe dost olmaya başladılar.
Bir gün, Ali çok üzgündü. Meğer kardeşi Emine tifoya yaka-lanmışmış. İlaçlar pahalı, alacak para yok. Bunu öğrenen bir yaşlı adam borç verdi ve İlaçlan aldılar; ancak yine de bunlar Emine’yi kurtaramadı.
Felâketler bununla da kalmadı. Bir müddet sonra da yaşlı nine öldü. Bu sefer de Sabiha için ağladılar. Kimsesiz kalan Sabiha, Alilerin evine yerleşti. Ali’nin yaşlı babası her akşam onlara masal anlatıyordu. Bu arada Sabiha çiçekçiliği bırakmış, Ali ile beraber gazete satmaya başlamıştı.
Fakat acılı günler bitmemişti. Ali’nin babası da o kış çok hastalandı ve bir süre sonra o da öldü.
Artık iki öksüz ve yetim, küçücük eski evde, kışın ortasında yulnız kalmışlardı. Kazandıkları para ancak mum, ekmek, arada hlr ile birkaç zeytin alacak kadardı Azgın kış şartlan gazete satışlarını azalttıkça, bunların geçimleri zorlaşmaktaydı. Bazen iki üç Kİiıı bir lokma ekmek yemedikleri günler olmaktaydı. Üstelik kış V»k .ığır geçiyordu ve onların yakacak kömürleri de yoktu. Utandıkları için kimseden bir şey de isteyememekteydiler.
Sabiha, “Padişah’a mektup yazalım” diye bir fikir attı bir gün ortaya ve yazdılar da. Hallerini arz ettiler. Aradan günler geçti, tam ümitlerini kesmişlerdi ki, bir sabah mahallenin imamı geldi ve onları alıp yetimhaneye götürdü. Artık, devletin sıcak eli onlara uzanmıştı. Karınları sıcak bir yemek görecek, sıcak bir yatakta uyuyabileceklerdi.
Onlardan tek bir şey istenmişti, çalışkan olmaları ve okuma-Inrı. Kararlıydılar, kendilerine bu imkânlan sağlayanlara karşı mahcup olmayacaklardı.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.