U-Ü Sözlüğü (Deyim)
Ucu bucağı olmamak (bulunmamak, görünmemek): Bir yer, alan sonu yokmuş gibi görünmek, çok geniş olmak.
Ucu (birine) dokunmak: Biri o işten zarar görmek.
Ucunda bir şey olmak: Düşünülen, uygulamaya konan bir işin açıkça belirtilmeyen bir amacı olmak.
Ucunda ölüm yok ya : “Yapılması gereken bu iş ölümle bitmeyecek ya.” anlamında avunma (avutma) sözü.
Ucunu bırakmak (bir şeyin): Artık onunla ilgilenmemek.
Ucu ucuna : Ne fazla, ne eksik. (Kars. Kıtı kıtına.)
Ucuza çıkmak (mal olmak): Az para harcayarak elde etmek
Ucuza getirmek (mal etmek) (bir şeyi): Onu ucuz fiyatla satın almak.
Ucuz atlatmak (bir şeyi): Tehlikeli ya da güç bir durumdan az bir zararla sıyrılmak; ucuz kurtulmak.
Ucuz kurtulmak (bir şeyden): bk. Ucuz atlatmak.
Ucuz pahalı: Fiyatın düşük ya da yüksek olmasına bakmadan:
Uçan kuşa borcu (borçlu) olmak : Pekçok kimseye, yerlere borcu olmak.
Uçan kuştan medet ummak: Güç bir durum nedeniyle, sıkıntısının çözümü için olmayacak yerierden ve kişilerden yardım beklemek, her çareye başvurmak.
Uçkuruna gevşek (olmak): Cinsel ilişkiye düşkün (olmak).
Uçkuruna sağlam (olmak): Namusuna düşkün, iffetli (olmak).
Uçsuz bucaksız: -1. Sonu yokmuş duygusu verecek kadar geniş, büyük (alan, yer). -2. Çok fazla, pekçok.
Uç vermek: -1. Bitki filizlenmeye başlamak, ortaya çıkmak. -2. Gelişme, büyüme başlangıcı göstermek. -3. (Çıban) Baş vermek. Ufacık tefecik: Kısa boylu, küçük yapıl), çelimsiz (kimse). Ufak çapta : -1. Aslına göre küçük olan. -2. Küçük miktarda. Ufaktan ufaktan (ufağa): Yavaş yavaş, ağır ağır. Ufak tefek: -1. Küçük boyutlu ve az önemli olan. -2. Kısa ve çelimsiz (kimse).
Ufak tefek gördün da Karamürsel sepelî mî sandın? : “Dıg görünüşüne bakarak beceriksiz ve değersizdir deme, aldanabilirsin anlamında uyan sözü.
Uğur getirmek (bir ş»y birine} : O şey ona iyilik, şans, bereket getir-;
mek.
Uğur(lsr) ola (olsun) : “Esenlikle git, /dun açık olsun.’ anlamında dilek sözü.
Uğurlu kademli olsun : Yeni doğan bir çocuk ya da yeni elde edilen önemli bir mal dolayısıyla söylenen iyi dilek sözü.
Uhdesinde bulunmak (olmak) (bir şey, birinin} : O şey onun sorumluluğu altında olmak.
Uhdesinden gelmek (bir işin) : Bir işi başarmak.
Uhdesine almak (bir şeyi) : Bir işi sorumluluğu altına almak, o işin yapılacağına dair söz vermek.
Ukala dümbeleği: Bilmediği, bilgisi olmadığı halde her konuda fikir yürüten, zevzek (kimse).
Uluorta söz söylemek (konuşmak) : Bir şey hakkında gerekeni bilmeden sonunun nasıl olacağını düşünmeden konuşmak.
Uma uma döndük muma : ‘Umduğumuz şeyin olmasını beklemekten bittik, tükendik.” anlamında.
Umuda kapılmak : “Umutlanmak; ümide kapılmak.
Umudunu kesmek : Artık umutlanmamak; ümidini kesmek.
Umudunu kırmak : Bir şey ya da kimse, birinin beklentilerini sonuçsuz bırakmak; güvenini, inananı sarsmak; ümidini kırmak.
Umur görmek: -1. Önemli görevlerde bulunmuş olmak. -2. Çok deneyimli olmak.
Umurumda değil: “İlgilenmiyor, aldırış etmiyorum.” anlamında.
Umut bağlamak: bk. Ümit bağlamak.
Umut dünyası: bk. Ümit dünyası.
Umut ışığı: Umut verici belirti; ümit ışığı.
Umut kapısı: bk. Ümit kapısı.
Umut kesmek (bir şeyden) : Onun artık olmayacağını konusunda içinde bir kanı uyanmak; ümit kesmek.
Umut vermek (birine): -1. Bir şey ya da kimse umulan şeyin olabileceği konusunda olumlu bir bekleyiş duygusunu uyandırmak. -2. Bir kimseye güven duygusu vermek; simit vermek.
Un ufak etmek (bir şeyi): -1. Onu ?ok ufak parçalar, kırıntılar durumuna getirmek. -2. Onu dağıtmak, ?iarap etmek.
Un ufak ot nak: Çok ufak parçalt duruma gelmek.
Ununu elemiş, eleğini asmış : Geçmişte yapacağını yapmış, yaşı ilerlediği için artık yapacağı önemli bir işi kalmamış olan (kimse).
Usanç getirmek: Usanacak duruma gelmek.
Usanç vermek (birine): Onu usanacak duruma getirmek, usandırmak.
Uslu durmak (oturmak): Yaramazlık etmemek.
Ustamın adı Hıdır, elimden gelen budur: bk. Babamm adı HkJit, elimden gelen budur.
Utancından yere (yerin dibine) geçmek: Çok utanmak.
Ut yeri: Vücuttan cinsel organların bulunduğu yer; mahrem yer, edep
yeri.
Uygun bulmak (bir şeyi, birini başkasına): Birinin başkasına ya da
bir şeyin başka bir şeye uygun olduğu kanısında olmak.
Uygun gelmek (düşmek) (bir şey, birine): -1. Orta yakışmak, yaraşmak. -2. Ona uymak. -3. Elverişli olmak.
Uygun görmek: Yaraşır görmek, elverişli bulmak; onaylamak.
Uygunsuz kadın: Toplumun yasak saydığı yaşama biçimini tercih eden kadın; kötü yola düşmüş kadın.
Uyku basmak (bastırmak) (birini): Birdenbire çok uykusu gelmek
Uyku çekmek: İyice uyumak.
Uyku durak yok (uyku nedir bilmeden): Hiç dinlenme olanağı yok
(bulamadan).
Uyku gözünden akmak: Çok uykusu gelmek ve bu yüzden gözleri kapanmak.
Uykusu açılmak (dağılmak): Biraz önceki uykulu durumu geçmek.
Uykusu başına vurmak: Zamanında uyuyamadığı ya ela iyice uyuya-madiği için çevresine ters davranmak; hırçınlaşmak, huysuzlaşmak.
Uykusu gelmek: Uyuma gereksinimi duymak.
Uykusu kaçmak: -1. Uyuması gerekirken, uykusu gelmişken, herhangi bir nedenle uyuyamamak. -2. Olumsuz bir durumdan dolayı kaygılanmak.
Uykusunu almak: Tam istediği gibi uyumuş olmak. •
Uyku tulumu: Çok uyuyan, uykucu kimse için söylenir.
Uyku tutmamak: Bir türlü uyuyamamak.
Uyku vermek (getirmek) (bir şey birine): O şey onda uyuma isteği uyandırmak, o şeyin uyutucu özelliği olmak
Uykuya varmak : -1. Uyumak. -2, Sessizlik, hareketsizlik içine girmek.
Uykuya yatmak: Uyumak İçin yatmak
Uyuz elmek (birini): Onu sinirlendirmek
Uyuz olmak (birine, bir şeye) ; -1. Ona sinirlenmek, -2. Parasız kalmak.
Uzağı görmek: Bir şeyin nasıl gelişeceğini, sonuçlanacağını kestirmek.
Uzaktan merhaba : Çok yakın dostluk ilişkisinin bulunmadığını belirtmek için kullanılır.
Uzaktan uzağa : -1. Çok uzaktan. -2. Az çok ilgili.
Uzaktan yakından : -1. Hiçbir biçimde, kesinlikle. -2. Herhangi bir bakımdan ilgili.
Uzun boylu (uzun uzadıya) : -1. Ayrıntılara girerek, derinleştirerek, uzatarak -2. Uzun süre.
Uzun etmek: -1. Sözü uzatmak -2.. Sözünde direnmek. -3. Aşın gitmek, nazlanmak.
Uzun hikâye : Anlatılması uzun sürecek dan olay.
Uzun sözün (lafın) kısası: “Sözü fazla uzatmayalım, sonuca gelelim, kısacası, özet olarak.” anlamında.
Uzun uzadıya : bk. Uzun boylu.
—————————————————————————————-
Ücreti (ücretleri) dondurmak: Ücretlerin yükselmesini önleyici önlem almak
Üç aşağı beş yukarı: Belli bir sayıdan biraz eksik ya da biraz fazla, az bir farkla, yaklaşık olarak; beş aşağı beş yukarı.
Üç buçuk atmak: İstenmeyen bir durum oluşacak’ diye korku içinde kalmak, tedirgin olmak.
Üçe beşe bakmamak: Alışveriş sırasında alıcı ya da saba malın biraz ucuza ya da pahalıya satılıp alınmasına önem vermemek, çok pazarlık etmemek
Üç günlük ömür: Ömrün kısalığını anlatır.
Üç gün yatak, dördüncü gün toprak: Aa çekmeden, uzun süre hasta yatmadan ölme dileği.
Üçkâğıda gelmek: Dolandırılmak, aldatılmak.
Üçkağıt açmak : Dolandırmak, aldatmak
Ümide düşmek (kapılmak): Bir şeyin gerçekleşeceğine inanmak, umut etmek, umutlanmak; umuda kapılmak.
Ümidini kesmek (ümidi sönmek) : Umudu kalmamak, artık ummaz duruma gelmek; umudunu kesmek.
Ümit (umut) bağlamak (bir şeye) (birine): -1. Onun olacağını ummak -2. İstediği şeyin onun tarafından yapılacağını ummak
Ümit dünyası: Gerçekleşmesi güç olan şeyleri ummanın hoş görülmesi gerektiğini anlatır; umut dünyası.
Ümit ışığı: bk. Umut ışığı.
Ümit kapısı: Umutla bağlanılan durum ya da yer; umut kapısı.
Ümit kesmek (bir şeyden) : bk. Umut kesmek.
Ümit vermek : bk. Umut vermek.
Ümüğüne sarılmak : bk. Emiğine sarılmak.
Ürküntü vermek (birşey birine) : 0 şey onun ürkmesine yol açmak, onu ürkütmek.
Üst baş : Giyimle ilgili eşyalar, giyim kuşam.
Üste çıkmak : -1. Suçlu olduğu halde kendini suçsuz göstermek -2. Kendisinin suçlu olduğunu söyleyenleri suçlamayı başarmak (Kars. Zeytinyağı gibi üste çıkmak.)
Üstesinden gelmek : Üzerine aldığı işi başarıyla tamamlamak; uhdesinden gelmek.
üst perdeden (konuşmak) : Çok yüksek sesi ya da çevresi ndekileri âdeta küçükgorarak (konuşmak).
Uslu başı dökülmek : Giysileri çok eshi va bicimsiz, yırtık pırtık olmak
Üstü kapalı {örtülü) konuşmak: Anlatmak istediğini açık seçik söylemeden, dtnle/erlerin anlayışına bırakmak.
Üstüme iyilik sağlık (üstünüze şifalar): -1. “Allah korusun” anlamında. -2. Çok şaşkınlık verici durumlar karşısında kullanılır. -3. Kötü bir durumdan söz edilirken konuşanın dinleyene söylediği esenleme sözü.
Üstün bulmak (görmek) (birini, bir şeyi): Onu başkalarından ya da başka şeylerden değer!! bulmak (görmek).
Üstünde (üzerinde).durmak: Bir işe ya da kimseye önem vermek, onunla yakından ve sürekli ilgilenmek.
Üstünde (üzerinde) kalmak: Bir mal artırma sonucu ya da kimse sahip çıkmadığı için kendisinde kalmak.
Üstünden (üzerinden) dökülmek :Giysileri üzerine uymamak, bol ve btçimsiz olmak.
Üstünden (üzerinden) (şu kadar) zaman geçmek : Aradan uzunca bir süre geçmek, artık unutuluyor olmak.
Üstüne (üzerine) ağırlık gelmek: Durulmak, ağır başlı olmak.’
Üstüne (üzerine) almak (bir şeyi) : -1. Bir işi yapmayı kabul etmek. -2. Onu ödev edinmek. -3. Olumsuz bir sözün ya da kaba bir davranışın kendisi İçin söylenmiş ya da yapılmış olduğunu sanarak bundan tedirginlik duymak.
Üstüne (üzerine) atmak (suçu birinin): Bir suçu, suçsuz olan bir kişinin işlediğini söylemek, suçu birine yüklemek.
Üstüne (üzerine) basmak: -1. Yerinde bir düşünce ileri sürmek, tahminde bulunmak. -2. İyice belirtmek.
üstüne (üzerine) bir bardak (soğuk) su içmek : Başkasında bulunan malını, parasını almaktan artık umudunu kesmek, unutmak.
üstüne (üzerine) çekmek: -1. Kapıyı kapatmak. -2, Dikkat, şüphe
vb’nin kendisine yönelmesine yol açmak
Üstüne (üzerine) düşmek : -1. Bir çocuğu ya da kimseyi sevme ve korumada aşırı davranmak -2. Bir şeyi elde etmek için çok çaba haıca-mak.
Üstüne (üzerine) geçirmek (bir şeyi) (birini): -1. Bir malın tapusunu kendi adına yazdırmak. -2. Evlat edindiği çocuğu nüfusuna yazdırmak
Üstüne (üzerine) gelmek: Bir şeyin ya da sözün yapılması ya da ko-*” nuşulması sırasında çıkagelmek.
Üstüne (üzerine) gitmek : -1. Karışmak, uğraşmak. -2. Dövmek amacıyla üzerine yürümek.
Üstüne (üzerine) gül koklamamak : O kişiyi (eşini, sevgilisini) çok fazla sevmek, bir başkasını o denli sevmemek.
Üstüne (üzerine) kalmak : Bir işi yüklenmek durumunda kalmak.
Üstüne (üzerine) koymak: Eklemek, katmak.
Üstüne (üzerine) olmamak : -1. Daha üstünü bulunmamak. -2. Hiç ilgilenmemek.
Üstüne (üzerine) oturmak (yatmak) : Aldığı borcu geri vermemek, başkasının malını kendi malı gibi saymak.
Üstüne (üzerine) ölü toprağı serpilmiş gibi: Cansız, tembel, uyuşuk, miskin kimsenin bu durumunu belirtmek için söylenir.
Üstüne (üzerine) titremek : Çok sevdiği şeyi ya da kimseyi Özenle korumak, bir kötülük gelmemesi için çok uğraşmak.
Üstüne (üzerine) toz kondurmamak : özellikle sevilen kişinin ya da şeyin bir eksiği ya da kusuru olduğunu kabul etmemek
Üstüne (üzerine) tuz biber ekmek : Bir felaketin acısını arttıran davranışta bulunmak ya da başka bir kötü olay olmak.
Üstüne (üzerine) tüy dikmek : Kötü bir durumun üzerine daha kötüsü gelmek.
Üstüne üstüne (üzerine üzerine) gitmek: -1. Güçlüklerden yıl m ayıp onlarla uğraşmak -2. Didinmek -3. Durmadan bir şeyin ya da kimsenin üstüne yürümek.
Üstüne (üzerine) varmak: -1. Birinin bir şey yapmasını ısrarla istemek. -2. Ona saldırmak. -3. {Kadın için) Evli bir kadının kocasıyla evlenmek.
Üstüne (üzerine) vazife olmamak :O iş kendisini uzaktan yakından ilgilendirmemek; o iş onun görevi olmamakvv.
Üstüne (üzerine) yatmak : Aldığı borcu ya da malı, eşyayı geri vermemek.
Üstüne (üzerine) yıkmak (bir şeyi): -1. Bir suçu başkasına yüklemek, -2. Bir işin sorumluluğunu, ağırlığını başkalarına yüklemek.
Üstüne (üzerine) yok ; “Bu kimse ya da şey en i/i niteliklerle bezenmiş, bundan daha iyisi yok, olamaz da.” anlamında.
Üstüne (üzerine) yürümek: Korkutmak, yıldırmak amacıyla saldıracakmış, dövecekmig gibi davranmak
Üstün gelmek (birinden, bir şey der) : Birinden ya da bil şeyden dana başarılı d m ak, daha ileri gitmiş olmak; galip gelmek.
Üstünlük duygusu {kompleksi}: Kendini herkesten üstün ve iyi görme duygusu.
Üstünüze (üzerinize) afiyet (sağlık): Hastalıktan söz ederken, karşı-sındakilerin buna tutulmaması dileğiyle söylenen esenleme sözü.
Üst üste : -1. Tekrar tekrar, birbiri arkasından: -2. Birbirinin üstüne.
Üzerinde durmak : bk Üstünde durmak.
Üzerinde kalmak : bk. Üstünde kalmak.
Üzerinden atmak : bk Üstünden atmak.
Üzerinden dökülmek : bk. Üstünden dökülmek.
Üzerinden (şu kadar) zaman geçmek : bk. Üstünden (şu kadar) zaman geçmek.
Üzerine ağırlık gelmek : bk. Üstüne ağırlık gelmek.
üzerine almak : bk Üstüne almak.
Üzerine atmak : bk. Üstüne atmak.
Üzerine basmak : bk. Üstüne basmak.
Üzerine bir bardak su içmek : bk Üstüne bir bardak su içmek.
Üzerine çekmek : bk, Üstüne çekmek.
Üzerine düşmek : bk. Üstüne düşmek.
Üzerine geçirmek : bk Üstüne geçirmek.
Üzerine gelmek : bk Üstüne gelmek.
Üzerine gitmek : bk. Üstüne gitmek.
Üzerine gül koklamamak : bk Üstüne gül koklamamak.
Üzerine kalmak : bk. Üstüne kalmak.
Üzerine koymak : bk. Üstüne koymak.
Üzerine olmamak: bk Üstüne olmamak.
Üzerine oturmak: bk. Üstüne oturmak.
Üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi: bk Üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi.
Üzerine titremek: bk Üstüne titremek.
Üzerine toz kondurmamak: bk. Üstüne toz kondurmamak.
Üzerine tuz biber ekmek : bk. Üstüne tuz biber ekmek.
Üzerine tüy dikmek: bk Üstüne tüy dikmek. Üzerine varmak : bk. Üstüne varmak. Üzerine vazife olmamak : bk Üstüne vazife olmamak. Üzerine yatmak: bk Üstüne yatmak. Üzerine yıkmak: bk Üstüne yıkmak.
Üzerine yok: bk Üstüne yok. Üzerine yürümek: bk Üstüne yürümek. Üzerinize afiyet: bk Üstünüze afiyet.
Üzümün çöpü var, armudun sapı var demek : Her şeyde bir eksiklik bulmak, bir şeyi güç beğenir olmak.
Diğer Harfler
A, B, Ç-C, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, R, S-Ş, T, U-Ü, V, Y, Z
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.