Y Sözlüğü (Deyim)

4 Ocak 2009 tarihinde tarafından eklendi.

Yabana atmak (bir şeyi) : Onu önemsememek, önemsiz görmek.
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: “Ya buranın koşulları­na uyup çalışırsın ya da buradan gidersin.” anlamında, tehdit yollu söylenir.
Ya dayak (sopa) yememiş, ya sayı bilmiyor: Özellikle parayla ilgili bir konuda aşın bir görüş belirten kimsenin bu durumu için söylenir.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe : “Öyle bir işe girişiyorum ki ya başa­rırım ya da yok olur giderim.” anlamında.
Yağ bağlamak : -1. Semirmek, şişmanlamak. -2. İçi rahatlamak, sevin­mek.
Yağcılık etmek (birine) : Ona dalkavukluk etmek, onun hoşuna gide­cek sözler söylemek:
Yağ çekmek (birine): Çıkan İçin karşısındakine hep güzel şeyler söy­lemek, onu pohpohlamak.
Yağ döksen yalanır : Çok temiz, tertemiz bir (yer).
Yağ gibi kaymak (gitmek) : (Taşıt, araba) Aksamadan, sarsılmadan hızla gitmek.
Yağlayıp ballamak : Abartılı biçimde-anlatarak övmek.
Yağlı balfı olmak (biriyle): Onunla ilişkileri çok iyi olmak (Kars. Arala­rından su sızmamak.)
Yağlt kapı: Çalıştırdığı kişilere hak ettiğinden çok para veren, maddi yardımda bulunan aile ya da kuruluş.
Yağlı kuyruk: Kolay ve bol kazanç sağlanabilecek kişi ya da yer.
Yağlı müşteri: Para harcamaktan çekinmeyen, çok alışveriş yapan müşteri.
Yağma gitmek: Bir şey çok alıcı bulmak, çok satılmak
Yağma Hasana’ın böreği: Hakkı olmayan kişilerin bile üşüşüp yarar­landıkları şey için kullanılır.
Yağma yok : “öyle şey olmaz, öyle yapamazsın, kimse razı olmaz, anlamında.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak : Güç bir durumdan kurtula­yım derken daha kötüsüyle karşılaşmak.
Yağ tulumu : (Şaka yollu) Çok şişman kimse. .
Ya yerrû ya merrü : Tehlikeli, zor bir işi yaparken her şeyi göze ala­rak, ‘Ne olursa otsun.” diye düşünüp karar vererek.
Yahudi pazarlığı: Alta ile sabanın kendi akarlarının düşünerek kıyası­ya yaptığı, çekişmeli pazarlık
Ya huyundan ya suyundan : ‘Az ya da çok, şöyle ya da böyte çevre­sindekilerden, ilişkisi olanlardan etkilendiği bir gerçek.” anlamında.
Yaka bir tarafta, paça bir tarafta: Kılığı kıyafeti dağınık ve düzensiz kimsenin bu durumu için söylenir.
Yaka paça: Onu hiç itiraz dinlemeden, zorla; apar topar.
Yakası açılmadık : Kimsenin bilip kullanmadığı (küfür, açık saçık söz).
Yakasına asılmak (sarılmak, yapışmak) : Hesap sormak ya da istedi­ğini almak için bir kimseyi sürekli rahatsız ötmek. (Kars. Ensesine yapışmak.)
Yakasını bırakmamak : İstediğini alıncaya dek ısrar etmek; peşini bı­rakmamak.
Yakasını kaptırmak (bir şeye, birine): Kendisini bir şeyden, bir kim­seden kurtaramamak.
Yakasını kurtarmak (bir şeyden, bîrinden) : Kötü bir işten ya da sıkı a bir kimseden kurtulmak.
Yaka silkmek (birinden): Ondan bıkıp usanmak, yakınmak, şikâyet etmek.
Yakayı ele vermek : Kaçamayıp yakalanmak, ele geçmek.
Yakayı kurtarmak (sıyrılmak): İstemediği halde bulunduğu bir yer­den, tehlikeli bir isten, yapışkan birinden kurtulmak.
Yakışık almak .(almamak) : Bir davranış yerinde bir şey olmak (olma­mak), uygun düşmek (düşmemek).
Yalan atmak (kıvırmak) : Yalan söylemek.
Yalancı çıkmak: -1. İstemeyerek, bilmeyerek yalan söylemiş olmak, ya da verdiği sözü tutamamak -2. Yalancılığı ortaya çıkmak.
Yalancı pehlivan : (Alay yollu) Kendini büyük işler başaracakmış gibi gösteren ama hiçbir iş yapmayan (kimse).
Yalan çıkmak : Bir haberin , sözün yalan olduğu anlaşılmak.
Yalancısı olmak (birinin) : Bir yalanı başkasından duyarak söylemiş olmak.
Yalan dolan : Yalan, dalavere, hile.
Yalan dünya : Geçici, ölümlü dünya ; bu dünya.
Yalan kıvırmak : bk. Yalan atmak.
Yalan yanlış : Gerçekle ilgisi olmayan, yanlış bilgilerle dolu.
Yalan yere yemin etmek : Yalanı yeminle pekiştirmek
Yalınayak başı kabak : Üstte başka bir şey olmadan, çok perişan bir kılıkta.
Yalpa vurmak: Sağa sola sallanarak yürümek.
Yalvarıp yakarmak: Çok yalvarmak.
Yalvar yakar olmak : Çok yalvarmak.
Yama gibi durmak : Bulunduğu yere hiç uygun olmamak, eklendiği belli olmak, sırıtmak
Yama küçük ama delik büyük: “İhtiyaç ya da zarar çok, ama bunu karşılayacak olanaklar az.” anlamında.
Yamalı bohça : Birbirine uymayan, tutarsız, uyarsız.
Yama vurmak : Delik, yırtık bir şeyi yama ile Onarmak
Yana çıkmak (birinden) : Ona desteklemek; onun tarafından çıkmak, ona arka çıkmak
Yanağından kan damlamak : Çok sağlıklı olduğu yüzünün renginden anlaşılmak; yüzünden kan damlamak.
Yan bakmak (birine): Ona kötü amaçlarla bakmak, onun hakkında kötü düşünmek
Yan basmak (bir işte) : -1. Aldanmak -2. Kaypak davranmak, Oyun­bozanlık etmek
Yan çizmek : Bir işi yapmaktan kaçınmak
Yandan çarklı: -1. Kollarını çok sallayarak ya da bir omzu düşük ola­rak yürüyen (kimse). -2. Şekeri yanına konmuş (kahve). -3. Çok ağır giden taşıt.
Yandım Allah çağırmak : Çok sıkıntılı durumda olmak.
Yan gelip yatmak: Yapılması gereken işleri bırakarak rahatına bak­mak.
Yangına körükle gitmek : -1. Olumsuz bir durumu daha da abartmak. -2. Kışkırtıcı bir tutum takınmak
Yangından mal kaçırır gibi: Telaşla, ivedilikle ve herkesten gizleme­ye çalışarak; gümrükten mal kaçırır gibi.
Yangın yerine dönmek (bir yer) : Orası karmakarışık, dağınık bir du­ruma gelmek.
Yan gözle (bakmak) : Sezdirmeden, göz ucuyla (bakmak).
Yanı başında : Çok yakınında.
Yanık ses : İçe dokunan, dokunaklı ses.
Yanına bırakmamak (koymamak) (birinin, bir davranışını) : Birinin ters bir davranışına muhakkak cevap vermek, ondan öç almak iste­mek.
Yanına (kâr) kalmak: Yaptığı kötülükler cezasız kalmak, kendisinden öç alınmamak
Yanına (salavatla) varılmaz: -1. Çok pahalı olan. -2. Öikeli, ters (in­san).
Yanından bile geçmemiş : O şeyle hiçbir ilgisi, benzerliği yok.’
mında.
Yanıp tutuşmak (biri, bir fay için): -1. Bîrini ya da bir ş«yi çok
sevmek. -2. Bir şayi alda etmek iğin çabalamak, alda edarne
de çok üzülmek
Yanıp yakılmak : Sızlanmak, şikâyet etmek. Yanı sıra : Kendisiyle birlikte, yanında, berat»inde.
Yan tutmak : Taraflardan biini benimseyip desteklemek, tarafsız ka”
matnak; taraf tutmak.
Yan yan bakmak : Öfkeyle, düşmanca duygularla bakmak.
Yaprak dökümü : -1. Sonbahar. -2. Yakından tanıdıklarımızın kısa süreli aralıklarla ölmeleri olayı. -3. Ailenin dağılması. Yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek: bk. Ettiği hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek.
Yaradana sığınıp : Bütün gücünü toplayarak, olanca gücüyle.
Yarasını deşmek : Acısını tazelemek dertlerini anımsatarak üzülmek’
ne yol açmak.
Yaraya merhem olmak (bir şey) : O şey zamanla bir gereksinme/
karşılamak
Yaraya tuz biber ekmek : Acıyı sıkıntıyı artırıcı davranışta bulunmak.
Yar etmemek (birini, bîr şeyi birine): O şeyin, onun olmasına iz’n
vermemek.
Yarım ağız(la) : İstemeye istemeye, isteksiz bir biçimde.
Yarım akıllı: Aptal, sağlıklı düşünmeyen (kimse).
Yarım yamalak : Eksik, kusurlu, üstünkörü (biçimde).
Yarım porsiyon : Ufak tefek, çelimsiz (kimse). Yarından tezi yok: Gecikmeden, en kısa zamanda.
Yarın öbür gün : Yakın bir gelecekte.
Yarı yolda bırakmak (birini): -1. Ona yapılan yardımı, elverişsiz ve
zamanda kesmek. -2. Birlikte girişilen, yapılan bir işten, o iş henüz P1″
trilmeden ayrılmak.
Yâr olmamak (bir şey, biri, birine): O şey onun işine yaramam
hayrı dokunmamak
Ya sabır çekmek: Bir sıkıntıya, üzücü bir duruma tepki göstermem0*
ye çalışmak, buna katlanmak.
Yasak savmak (biri) (bîr şey): -1. Bir şeyi hatır için, gönülsüz olarak yapmak. -2. Bir şey, bir gereksinmeyi o an için karşılamak.
Yas tutmak : -1. Çok Ü2ülmek -2: Üzüldüğünü davranışlarıyla belli 0t”
mek; matem tutmak.
Yaşamınason vermek: -1. İntihar etmek kendini öldürmek; hayatına son vermek.-2. Kapatmak.
Yaşı benzemesin: “Bu onun gibi aynı yaşta ötmesin.” anlamında birin­den söz ederken kullanılır. ,
Yaşı ne başı ne? : O daha küçük bu işi yapmaya ne yaşı ne de tec­rübesi yeterlidir.” anlamında.
Yaşım başını almış (yaşh başlı): Oldukça ileri yaşta olan, olgunlaş­mış (kimse).
Yaş ilerlemek: Yaşlanmak, ihtiyarlamak. .
Yaşlı başlı: bk. Yaşını başını almış. ..-.:¦
Yaş tahtaya (yer«) basmak: Aldanmak, aldatılmak.
Yatağa bağlamak (hastalık, birini): Hastalık onu kalkamayacak denli etkilemek
Yatağa (yataklara) düşmek : Hasta olup yatmak yatak hastası ol­mak
Yatağına girmek: Biriyle cinsel ilişki kurmak
Yataklık etmek (birine) : Suçluyu gizlice barındırmak ona yardım et­mek
Yatak yorgan yatmak: Ağır hasta olmak; yorgan döşek yatmak.
Yatık kalkıp : Her zaman, hep.
Yatıp kalkmak (biriyle): -1. Orada barınmak -2. Onunla cinsel ilişki­de bulunmak
Yavaş gel (ol): ‘Abartma, o denli yüksekten atma!” anlamında uyan sözü.
Yavaştan almak : -1. Yumuşak davranmak; alttan almak. -2. İşi gere­ken süreden önce yapıp bitirme konusunda çaba harcamamak
Yaya kalmak: -1. İstediğini yapamaz duruma düşmek -2. Yardtmasız kalmak
Yaygarayı basmak (yaygara koparmak) : Bağırıp çağırmak
Yaz boz tahtasına çevirmek (bir şeyi) : Onunla ilgili birbirini tutma­yan kararlar almak
Yazık etmek (bir şeye, birine): Ona zarar vermek onun hiç bir işe yaramaz duruma gelmesine yol açmak
Yazık olmak (bir şeye, birine) : Ona zarar verilmek; boşa gitmek.
Yazıklar olsun : “Yaptığın bu şeyden ötürü seni şiddetle kınıyorum.’ an­lamında.
Yazıya dökmek (bir şeyi): Onu yazı ile anlatmak
Yedi düvelle barışık : Hemen herkesle çabuk dost dan, iyi geçinen (kimse).
Yediği naneye bak!: “Yaptığı şu ters, uygunsuz işe bak!” anlamında şaşma, öfke belirtir.
Yedi iklim dört bucak : Dünyanın her yanı.
Yedi kat yabancı: Akraba, hısım, tanıdık gibi yakınlığı bulunmayan (kimse).
Yedi kubbeli hamam kurmak: Gerçekleşmesi güç hayaller kurmak
Yedirip içirmek ; Beslemek; banndırmak.
Yedisinden yetmişine (yediden yetmişe) kadar: Büyük küçük her­kes.
Yeğ tutmak (bir şeyi, bir şeye): Onu dizelerinden üstün görmek, ter­cih etmek.
Ye kürküm ye!: “Bana gösterilen saygı kişiliğime değil de giyimime ve kuşamımadır.’ anlamında.
Yelkenleri suya indirmek : Direnmekten vazgeçip anlayışlı davranma­ya başlamak.
Yel yepelek (yeperek) yelken kürek : Büyük bir telaş ve çabuklukla.
Yemeden içmeden kesilmek: Üzüntü, korku, hastalık, heyecan vb. nedeniyle hiçbir şey yiyip içemez duruma gelmek.
Yemin etmek: -1. Kutsal bir şeyi tanık göstererek söz vermek (Kars. Ant içmek.) -2. Doğru olduğunu ileri sürmek. -3. Bir şeyi yapmaya kesin söz vermek.
Yemin etsem başım ağirmaz : “Sözünü ettiğim şeyin doğru, gerçek ol­duğuna hiç korkmadan yemin edebilirim.” anlamında.
Yemin içmek : bk. Ant İçmek.
Yemin vermek : bk. Ant vermek.
Yeni baştan : Yeniden, bir daha, baştan başlayarak.
Yenilir, yutulur gibi değil: -1. Yenilecek nitelikte olmayan (yiyecek). -2. Çok pahalı olan. -3. Onur kına, can sıkıcı (söz). -4. Kendisiyle ba­şa ctkılabilecek gibi olmayan (kimse).
Yeni yeni: Son zamanlarda.
Yer almak : -1 Bir topluluğun içinde bulunmak. -2. Aynlan yerde dur­mak. -3. Adı bir yerde geçmek.
Yer bulmak (biri) (birine) : -1. Bir kimse belirli bir işe girmek. -2. Bir’ kimseyi belirli bir işe sokmak.
Yer cücesi: Ufak tefek, sinsi, kurnaz kimse.
Yer demir, gök bakır: -1. “Başvurduğum yerlerin hiçbirinden gerekli yardımı göremedim.’ anlamında çaresizlik bildirir. -2. Çorak ve sıcak bir- yeri niteler.
Yerden bftme (yerden yapma): (Alay yollu) Çok kısa boylu (kimse).
Yerden göğe kadar : Pekçok, tamamıyle.
Yerden yere çalmak (vurmak) (birini, bir şeyi): -1. Onu hoş olma­yan sözlerle kötülemek, yermek. -2. Güreşte rakibini çok hırpalamak.
Yere bakan yürek yakan : (Alay yollu) Sessiz ve.yumuşak görünüp sinsice işler çeviren (kimse).
Yere bakmak : (Yaşlılar için) Ölümü yatan olmak.
Yere göğe koy(a)mamak (birini) : Onu nasıl memnun edeceğini bile­memek; ona çok önem vermek.
Yere sermek (birini): -1. Onu yenmek. -2. Onu vurup Öldürmek.
Yer etmek: -1. Bir şey bir yerde yerleşip kalmak, -2. Bir şey bir yerde iz bırakmak.
Yeri gelmek : Sırası gelmek, zamanı uygun olmak.
Yeri göğü birbirine katmak: Büyük bir heyecan, korku, telaş yarat­mak.
Yerinde duramamak: Sessiz ve hareketsiz duramamak, her an bir şeyler yapmak isteği içinde olmak.
Yerinden etmek (birini): Onun işini, sahip olduğu yeri yitirmesine ne­den olmak.
Yerinden olmak : İşini, sahip olduğu yeri yitirmek.
Yerinde olmak (birinin): Onun durumunda, konumunda bulunmak.
Yerinde saymak: Bulunduğu konumda herhangi bir gelişme, aşama gösterememek.
Yerinde yeller esmek: Yok olmak, ortadan kalkmak, kaybolmak.
Yerin dibine geçmek: Herhangi bir olumsuz durumdan ötürü çok utanmak, kimseye görünmek istememek
Yerine geçmek (biri) (bir şey): -1. Görevinden ayrılan bir kimsenin yerini doldurmak -2. Bir şey o anda bulunmayan jaşka bir şeyin ye­rine kullanılabilmek, onun görevini yapabilmek.
Yerine gelmek: -1. Daha önceki durumuna kavuşmak. -2. Gerçekleşti­rilmek, yapılmak.
Yerine getirmek (bir şeyi) : Onu yapmak, gerçekleştirmek.
Yerine koymak (onu, bir şey, bir kimse): Ona, söz konusu şey, kim­se gözüyle bakmak, onu herhangi bir şey, kimse saymak.
Yerini doldurmak : -1. Görevini gereği gibi ysprhakl -2. Birimle, o’isj daha önce yapan kimse kadar başarılı olmak
Yerini tutmak : -1. Bit görevi, İşi Öteki kimse kadar başarılı biçimde ya­pabilmek -2. Bir $ay başka bir şeyin yaptığı görevi yapabilecek du­rumda olmak
Yeri olmak: -1. Uygun olmak -2. Sırası, zamanruygun olmak.
Yeri öpmek : (Alay yollu) Yere düşmek.
Devamı

Diğer Harfler

A, B, Ç-C, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, R, S-Ş, T, U-Ü, V, Y, Z

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Pastoral Şiir